13 Temmuz 2014 Pazar

ROMA-2 (Castel Sant Angelo..Bridge of Hadrian...) Ve Tevere Nehri...


Tevere Nehri
Selamlar herkese...
Ramazan ayının bereketi-rahmeti üzerimize olsun inşallah diyorum...Yine tarif değil bir gezi postu hazırladım sizlere...Bir önceki yazımda kaldığım yerden devam etmek istiyorum izniniz olursa...Yazmak şahane birşey değil mi?...Yazarken aynı anda sohbet ediyor,muhabbet ediyormuş gibi hissediyor insan...Evet evet içinizden gelenleri,içinizden geldiği gibi yazıya dökün bence...Sonrasında çok yakın bir dosta,içini dökmüşçesine rahatlıyor insan...
Yazmayı seviyorum,e seviyorum ki yazıyoruum...:)

Efendim ne demiştik bir önceki yazımızda Vatikan'dan sonra,turdan ayrılıp atıvermiştik Roma sokaklarına kendimizi...

Evet!Vatikanı arkanıza aldığınızda dümdüz ilerleyerek kolaylıkla Castel Sant'angel'a ulaşıveriyorsunuz...Bizim ilk amacımız Vatikan'ın hemen çıkışındaki satıcılardan Vatikan yazan tabak aramak oldu.Eşimin iş yeri yöneticisi rica etmiş,eh biz de üstümüze düşeni yapalım dedik önce onu aradık,hemencecik bulduk...Çok gösterişli bir tabaktı gerçekten.....İçim kalmadı dersem yalan söylemiş olurum...Neyse güle güle kullansın diyelim,ama farklı bir modelini bulsaydım onu verip bu ilk aldığımıza resmen el koyacaktım,şahaneydi çünkü.Ama görüyorsunuz kimse kimsenin nasibini kısmetini yiyemiyor..Sağlıkla kullanılsın diyorum...

Bu arada tam yeri gelmişken söylemeliyim Roma'da birşey alacağınız vakit,"neyse ilerleyen yerlerden bakarım,yada olmazsa tekrar döner alırım" sakın demeyin!!.Çünkü ya vakitsizlikten geçtiğiniz yerlere tekrar dönemiyorsunuz,ya da hoşunuza giden birşeyi bir daha bulamıyorsunuz...Söylemedi demeyin :))Gözünüze takılan,hoşunuza giden birşeyi,o an,alın gitsin...

San Pietro Meydanı Ve San Pietro Bazilikası

Vatikan ile Castel Sant Angelo arası inanılmaz güzel hediyelik eşya dükkanlarıyla dolu...Yollar ise seyyar satıcılarla...

Allahım nasıl güzel hediyelik eşyalar var anlatamam.Hepsini kucağınıza basıp alasınız geliyor...Opsss!!! Ama alamıyorsunuz...Neden?? Çoook pahalı çünkü...

Offf şaka bi yana resmen el yakıyor hediyelikler...Alışverişlerinizde sokak satıcılarıyla pazarlık yapmanızı öneriyorum.Mağazalarda pazarlık yapmak mümkün değil zaten...Türkiye'de pazarlıktan hoşlanmayan bizler İtalya'da bu konuda başarılıydık gerçekten....Ablam ve ben tarzan ingilizcemizle anlatmaya çalışıyoruz derdimizi genelde...Kimi zaman onlar bizi anlamıyor kimi zaman biz onları...Ama görseniz,bu aşamalar komedia...Bangladeşli müslim satıcılar inanılmaz alem insanlar...Hemen her dilin tarzancasını öğrenmişler...Bizim Türk olduğumuzu anlayınca "batan geminin mallariii bunlar"demeye başlıyorlar biz kahkahadan yıkılıyoruz...Hayır Türkçeyi bilmiyorsun ama sen nasıl öğrendin o ağızları???...Çok komikler ya...Eğer hiç konuşmadan bakınıyorsanız bu kez kimlik taraması yapıyorlar akıllarınca...Tipimize bakarak;Espanole????...French???...Turkish ???...Yea Yea you Turkish!!!...:))

Sonrasında eşimle aralarında başlıyor ingilizce muhabbet...Meğer ülkeye esmer tende insan en çok İspanyollardan ve bizden geliyormuş...Kendilerini esmerden saymıyorlar tabi...:))) Ama kapmışlar hemen her dili...Eee ekmek parası işte...

Neyse dediğimi unutmayın mutlaka sıkı pazarlık yapmak lazım.35 euro olan maskeyi 8 euroya aldık...düşünün artık....

 Castel Sant Angelo

Neyse biz bu incik boncuk işlerine öylesine dalmışız ki zaman hızla akıp gitmiş.Zamanın nasıl aktığının farkına varamayan bizler arayı kapatmak için bu kez başlıyoruz koşar adım uçmaya....
Amaç;az zamanda çok yer görmek...
Ve işte karşımızda Angel Kalesi tüm ihtişamıyla...
 
Castel Sant Angel'a beş kala sokak ressamlarının birbirinden şahane resimler yaptığı  bir yere takılıyoruz gayri ihtiyari....Allahım gerçek bir şaheser herbiri.
Boyaya dokunuyorsunuz...Birinci sınıf el işçiliği...Adam gözlerinizin önünde icra ediyor sanatını.

Ablam el yapımı tablolardan birini alırken öylesine hayran bakıyorum eserlere..."Michelangelo'nun torunu muymuş mübarek ,nerden geliyor bu sanat aşkı"? sorar mısın benim yerime diyorum eşime?...Eşim tercüme ediyor sanatçıya...Sanatçı gülüyor.Onlar eşimle muhabbet ederken biz tablolardan zor da olsa birini seçiyoruz...
Sonra adamı fazla övdüğümü düşünüp, eşime  dönerek "Söyle ona o Michelangelo'nun torunuysa biz de Konstantin'i onların elinden alan Fatih'in torunlarıyız falan diyorum.Bu kez eşim gülüyor :)) "Yürü küçük milliyetçim yürü,adamı öven sensin sonra kızıp böbürlenmesin diyen sensin" deyip bir yandan beni elimden çeke çeke uzaklaştırıyor,diğer yandan "eşim teşekkür ediyormuş" diye lafı değiştiriyor . ...35 eurodan 25 euroya zor düşürüp aldığımız tabloyla yürümeye devam ediyoruz...yola devam... Biz ablamla gülmekten kopuyoruz.

Ve karşımızdaki şahane kaleyi süzüyoruz uzun uzun...Kale şahane ve gösterişli gerçekten.Ancak trejik bir geçmişe sahip aynı zamanda.Biraz da ürkütüyor beni açıkçası izlerken.Eskiden idam mahkumları bu kalede idam edilir ve kafaları kaleden günlerce sallandırılırmış mesela...Yada mahkumlar günlerce aç susuz bırakılarak ölüme mahkum edilirmiş.Romalılar hunhar bir milletmiş açıkçası...Sahip oldukları Arenaları da bunun en açık göstergesi bence.

Düşünsene insanların birbirlerini parçaladıkları,yada insanların aslanlara parçalatıldıkları yermiş Colessium.
Bunu diğer postta yazmak istemedim.Çünkü bu tarz bilgiler var internette.Ama dilimi de tutamadım bu postta işte.Yazdım yazacaklarımı yine.Bence insanlıktan nasibini pek alamamış bir millet Romalılar...Bunca tarihi eseri gezerken,insanlık adına sahip oldukları hunhar ruhtan da haberdarım açıkçası...
 Neyse biz bu yaşanan insnalık dışı olayları görmezden gelip her koyun kendi bacağından asılır diyoruz...Yapmış oldukları bu insanlık dışı olayların muhakkak bir karşılığını göreceklerini umarak yolumuza devam ediyoruz...

Küçük bir bilgi daha sizlere...Fatih Sultan Mehmet'in oğlu Cem Sultan'ın da bu kalede kaldığı söylenir...

Bundan yüzyıllar önce yaşamış bu milletin nasıl böylesine şahane eserler yaptıklarına,heykellere nasıl böylesine ruh kattıklarına şaşmadan edemiyoruz...
Önünde resim çekip biraz vakit geçiriyoruz.Ama en çokta Tevere Nehrini ve Melekler Köprüsünü izlemeye doyamıyoruz...

  Ponte Sant Angelo-Tevere Nehri
Ve işte...
 Ponte Sant Angelo (Bridge of Hadrian) yada diğer adıyla melekler köprüsü karşımızda...

Bu köprünün yan yüzeyleri travertendenmiş.Zaten bi dokunsanız öylesine yumuşak ve kaygan bir dokuya sahip ki anlatamam...
 

 
Köprüyü süsleyen heykeller ise göz alıcı cinsten.En büyük ve en gösterişli heykelin önünde resim çekiniyoruz elbette.Ve ayrıntıları inceliyoruz...Zamanımız elverdiği ölçüde yaşıyoruz her anı...Her saniye kayboluyoruz hiçlikte...Gökyüzünün mavisi beyazı ,Tevere'nin yeşiline karışıyor,Güneşin sarılığı her bir heykele ruh katıyor adeta...Ve o anı,yaşıyoruz...






Bol bol resim çekiyoruz...Melekler köprüsünde olmanın keyfine varıyor bir de Dan Brown gözüyle bakmaya çalışıyoruz köprüye...

 Melekler ve Şeytanlar kitabını okuyanlar bu köprüyü ve kaleyi çok daha iyi bilirler...Film ve kitabın ardından buralarda dolaşıyor olmak bambaşka bir ruh katıyor gezimize...Kitabı burada tekrar yaşıyoruz adeta...Hala okumayanınız varsa şiddetle tavsiye ediyorum.Yakın takipçisiyim zaten Dan Brown'un çıkan her kitabını almakla kalmıyor bir sonraki ne zaman çıkacak diye heyecanını yaşıyorum.Her bir kitabını yaşayarak yazıyor adeta.Onun anlattığı yerlerde dolaşıyor,onun anlattığı olayların tam merkezinde yer alıyorsunuz.Neyse Dan Brown hayranlığım tuttu yine...
Ne diyordum???

 
Melekler köprüsüne bayılıyoruz...
Yine bu köprü üzerinde,aşıkların köprünün parmaklıklarına taktığı kilitler ilişiyor gözümüze...Onlarca...yüzlerce hatta.İnanışa göre aşıkların bu köprüde taktıkları kilit aşklarıyla birlikte ölümsüzleşiyormuş...İnanış işte!!Oysa belediye zaman zaman yer kalmayan köprüdeki kilitleri tezmizliyormuş,aşıklarsa takmaktan hiiç vazgeçmiyorlarmış... ...Böyle bir kısır döngü işte...



Bu kilitlerin ardından yaslanıyoruz köprünün yanlarına,uzun uzun olmasada hayranlıkla seyre dalıyoruz ünlü Tevere Nehrini...



 Tevere Nehri
Ne Floransa'daki Arno nehri gibi aceleci...Ne de Verona'daki Adige gibi vahşi....Sakin,kendi halinde...Aktığını bile anlamıyorsunuz...Huzur alıyorsunuz izlerken...Doyamıyorsunuz...

Bıraksalar bizi her santimini ayrı ayrı inceleriz sanırım Melekler Köprüsünün ve dahi Roma'nın. Öylesine ihtişamlı...Ancak zamanımızın kısıtlı olmasından mütevellit düşüyoruz yollara yine ...

Biraz dondurma bakınıyoruz etrafta,birara mağaza fitrinlerini seyre dalıyoruz.Zaman zaman kayboluyor ama yüzümüzde pür-neşe elele ilerliyoruz...Sapa bir yola sapıp tamamen kaybolduktan sonra harita okumaya çalışıyoruz hep birlikte...
Amacımız eşimin görmeyi en çok istediği yer olan Panteon...

PANTEON...
???
Bir başka postta elbette... 
Şimdilik benden/bizden bu kadar....En kalb-i sevgilerimle hayırlı Ramazanlar diliyorum...






Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...