Ve İstanbul Serüveni Devam Ediyor..
Sıcağı sıcağına yazmak gerekiyor biliyorum...Sıcağı geçti onu da biliyorum
ama
ben yine de yazmak istiyorum.
Diyorum ya
sizlere;öyle çok zamanım olmuyor,olan zamanımı da ya aileme ya da
kendime ayırmak istiyorum.
Zamanla insanın öncelikleri mi değişiyor nedir?Bir zamanlar nasıl da heyecanla koşardım blog dünyama.Bazen özlüyorum
blogdaşlarımı.onları ziyaret etmeyi,takip etmeyi,yorumlar yazmayı
özlüyorum bazen.
Ama öncelliklerim de belli,yapacak bişey yok
yani :)
Burası benim anı defterim gibi,ben o gözle bakıyorum.Yaşadığım her anı
aktaramıyorum ama kaydadeğer bulduklarımı da eklemeden
edemiyorum.Özellikle ilerleyen yıllarda silinip giderse hafızalarımızdan diye korktuğum gezi anlarımı aktarmaya,kayıt altına almaya çalışıyorum.Çünkü
zamanla insan bırakın ne yaptığını hatırlamayı,fotoğrafı nerede
çektiğini bile hatırlamakta zorlanabiliyor.
Abarttım sanırım :) ama anladınız siz beni.
Yani yıllar geçtikçe gezdiğin anda neler düşündüğünü,neler hissettiğini,neler yaşadığını insan hatırlayamaz gibi geliyor.İşte tam da bu nedenle ilerde
okudukça yüzümde\yüzümüzde sıcacık bir gülümseme belirsin diye
yazıyorum yaşadıklarımızı.Unutmayalım istiyorum.Unutacak kadar vaktimiz olacak mı bakalım...O da ayrı bir mevzu.Allahım hayırlı ömür versin inşallah diyorum...
Sultanahmet’te
bulunan Yerebatan Sarnıcı, 542 yılında Bizans İmparatoru Justinyen
tarafından At Meydanı’nın diğer tarafında bulunan Büyük Saray’ın su
ihtiyacını karşılamak üzere yaptırılmıştır.
Ağustos
ayının 20siydi sanırım yerebatan sarnıcı ziyaretimiz..
Gün boyu gezip
durmamıza rağmen günleri iyi değerlendirebilmek ve tek bir anını dahi
boşa geçirmemek adına,öğleden sonra karnımız yavaş yavaş acıkmaya
başlamasına rağmen,sarnıcı gezmeye karar verdik ablam ve eşimle
beraber...
Eşimin
bize içecek bişeyler alıp gelmesini beklerken,yorulan ayaklarımızın
zonklamasına minicik bir faydası olur belki diyerek,atıvermiştik
kendimizi sarnıcın hemen yanındaki oturma yerlerine...
Bir
yandan dinlenmeye çalışıp bir yandan da japon kafilesinin sarnıctan
ayrılırken ki hallerini inceleme fırsatı bulduk.
Ne yazık!dedim kendi
kendime o an;
Japonlar dünyanın öbür ucundan gelip bizim tarihi değerlerimizi
inceleme fırsatı buluyor da,ben şu yaşa gelmişim daha yeni görebiliyorum
burnumun dibindeki değerleri.
İçin için hayıflandım açıkçası.Biraz
üzüldüm,biraz görülmeye değer ne çok yere sahip olduğumuzu düşünerek
gururlandım,biraz elin caponuna imrendim :) ama en nihayetinde de gezme imkanlarına sahip olamayan daha nice insan vardır diye düşünerek halime şükrettim.
Dinlenmek için verilen molada,beynimi yorup durmama şaşırdım sonra.
Sonra;karşımdaki Japon kızlarının su perisi kadar pürüzsüz tenlerine ilişti
gözlerim.Yarabbim! dedim kendi kendime ne kadar da duru yüzleri...
Japon kızlarının genlerine hayran kaldım bu kez de...Ama sadece ciltlerinin düzgünlüğünden dolayı yoksa genlerime laf ettirmem Elhamdülillah.Bilmem kaç millet toplansa bir Türk edemez yüreğimde diye de iliştireyim hemen.
Neyse...
Bir
yandan gün boyu gezmemizden kaynaklanan ayaklarımın zonklaması,bir
yandan beynimden geçirdiğim bunca soru,bir yandan sıcağın tepemize
geçmesi derken eşimin uzattığı buz gibi içeçeklerle kendimize geliyoruz ve atıyoruz giriş kuyruğuna
kendimizi.Müze kart sahibi olunmasına rağmen kişi başı ödenen
10 tl nin ardından eşimin en çok merak ettiği yerlerden biri olan,bu
muhteşem sarnıca giriyoruz nihayet....
MUHTEŞEM....
Kelimemim
tam manasıyla akılllara durgunluk verecek derecede muhteşem inşa
edilmiş,kocamaaaaaaaan bir yapı.
O zamanın şartlarıyla nasıl inşa
edilmiş,neresinden başlanıp neresinden bitirilmiş bilinmez lakin görüğüm
yer akılları şaşırtacak cinsten.
Bu şahane yapının büyüsünde olmama rağmen sizler için bilgi toplamayı da ihmal etmedim elbette.
"Yerebatan Sarayı" olarak adlandırılıyormuş bu sarnıç vakti zamanında.
145 metre uzunluğunda ve 65 metre genişliğindeymiş.
Yaklaşık 9800 metrekarelik bir alanı kapsamaktaymış
İçerden yüksekliği şaşırtıcı boyutta değil mi?
Her
bir dizide 28 tane olmak üzere 12 sıra sütun varmış. Toplam sayıları
336 olan sütunlardan 8’i kuzey bölümde Örme kılıf içine alınmış,
güneybatıda 37 sütun ise etraflarını çeviren bir dolgu duvarın içinde kalmış.
O zamanlar şehrin su ihtiyacının büyük bölümü bu sarnıçtan karşılanmaktaymış.
Sonraları,Belediye tarafından geniş ölçüde temizlik ve onarımdan geçirilen
sarnıçtaki su ve dipteki çamur birikintisi boşaltılmış, temizlenmiş,
batıdaki ucuna kadar uzanan bir iskele yapılmış, ayrıca kuzeydoğu köşeye
de bir platform inşa edilmiş.Hatta bir süre tabanı kuru kalan sarnıca zamanla yeniden su toplanmış.
ve şuanda 1-2 metreye yakın
su mevcut.
Bol bol resim çektik,inceledik dolaştık ve yavaş yavaş sarnıcın
kalbine ulaştık.
İşte eşimin en çok merak ettiği,ablamla değişik varsayımlar paylaştıkları medusa heykeli.
Çok ilginç ve çok değişik.Biraz
ürkünç bişey ne bileyim ürperiyor insan işte.Karanlık alanlara doğru
flaşlarımızı patlatarak acaba ışık tutulmayan alanlarında neler gizlidir
diye soruyoruz birbirimize.
Etrafımızı ağzımız açık izlerken en nihayetinde meraklarımızı celbeden alana geliyoruz...
Medusa heykeline...
Medusa, Yunan mitolojisinde gözlerine bakanı taşa çevirdiğine inanılan yılan saçlı, keskin dişli, dişi canavar olarak biliniyor.
Medusa hayata çok güzel bir kız olarak başlamış...Poseidon'un Medusa'nın güzelliğinden başı öylesine dönmüş ki, ona Athena'nın tapınaklarından birinde sahip olmuş.Bu Athena için son derece aşağılayıcı bir davranış olduğundan ezelden beri güzelliğini kıskandığı Medusayı bir Gorgon yaparak cezalandırmış..
Medusa hayata çok güzel bir kız olarak başlamış...Poseidon'un Medusa'nın güzelliğinden başı öylesine dönmüş ki, ona Athena'nın tapınaklarından birinde sahip olmuş.Bu Athena için son derece aşağılayıcı bir davranış olduğundan ezelden beri güzelliğini kıskandığı Medusayı bir Gorgon yaparak cezalandırmış..
Neyse mitolojisine baktığınız da medusayla ilgili daha birçok efsane okuyabilirsiniz.Çok fazla detayına girmek istemedim.İşte o medusanın muhteşem devasa heykeli de ters bir vaziyette Yerebatan sarnıcında durmakta.Ziyaretçiler nedendir bilmiyorum bu heykele sırtlarını dönerek başlarının üzerinden bozuk para atıp duruyorlar...Heykelin çevresi bozuk paralarla dolu...
Görülmeye değer yapılardan biri de sarnıçtaki "ağlayan sütun" olarak bilinen sütundu.Diğer sütunların aksine;üzerinden su sızıyordu
ve iliginçtir ki sütunun yüzeyinde göz yaşı damlaları şeklinde şekiller vardı.Diğer tüm sütunların yüzeyi dümdüzken sadece bu sütunun üzerinde gözyaşı sembolleri olduğunu düşünün.Yine diğer tüm sutunların yüzeyi kuruyken sadece üzerinde gözyaşı sembollari bulunan sütundan aşağıya doğru su sızıyor olması ilginç değil mi sizce de?
Eveet!! bu muhteşem yapıya hayran kaldığımızı belirterek,bir kez daha yolumuzun düşebilmesini ümit ederek,çektiğimiz resimler,yaşadığımız tatlı anlarla yavaş yavaş çıkış merdivenlerine doğru yöneliyoruz.
Ve karnımızdan gelen sinyaller doğrultusunda önce karnımızı doyurabileceğimiz bir alan olmak üzere İstanbul sokaklarında gece 11 e kadar sürecek olan gezmemize devam ediyoruz...
Biz İstanbul'u gezmeye doyamıyoruz...
1 yorum:
İstanbul da yaşadığımız için şanslıyız keşke tarihi değerlerimize daha fazla itina gösterip, koruyabilsek, güzel bir gezi ve paylaşım olmuş.
Yorum Gönder