22 Şubat 2014 Cumartesi

Japon Bahçesi-Kaman


İşte size Anadolunun kalbinde bir cennet...
Kaman Japon Bahçesi gerçekten görülmeye değer bir yer...Eğer vaktiniz bolsa ve kafa dinlemek istiyorsanız yada tabiatla başbaşa zaman geçirmek istiyorsanız bahar aylarında Kaman'daki Japon Bahçesini ziyaret etmenizi öneririm.


Japon bahçesi gerçekten Japonların Kırşehir'in Kaman ilçesine gelerek oluşturmuş oldukları bir bahçe.İlk etapta kulağa saçma geliyor değil mi?Kırşehir ile Japonya'nın ne alakası var diye düşünebiliyor insan...Ama gerçek bu...

1986 Yılında, Japonlar, Kaman Kalehöyük denilen bu bölgede arkeolojik kazı yapmaya başlamışlar. 1993 yılında,Prens Takahito Mikasa’nın Kalehöyük kazılarını başlatması anısına da bu bahçeyi oluşturmuşlar. Burası Japonya dışındaki en büyük Botanik Bahçe olma özelliği taşıyormuş. .

Gidip gördüğünüzde bana hak vereceksiniz.Geçen sene 26 Nisan da gitmiştik sanırım.Özellikle nisan-mayıs ayını tavsiye ediyorum...Birbaşka oluyor renkler bahar aylarında sanki...Tabiatın canlanışına tanık oluyor,yeşilin hemen her tonunu bulabiliyorsunuz...Özellikle dış çekim fotoğraf isteyenlerin ve gelin-damatların uğrak yeri durumunda...Gelin ve damatlar bahçenin hemen her yerindeler :) poz veriyorlar fotoğrafçılarına...Emin olun ne zaman giderseniz gidin mutlaka bir gelin-damat bulursunuz bu mekanda...


Ben nişanlıyken annem babam ve eşimin ailesiyle gitmiştim ilk olarak...Bayılmıştım tek kelimeyle...Sonraları ne zaman yolumuz düşse Kaman'a,uğrayıp geziveriyoruz...

Geniş bir alana kurulu gerçekten.Boş bulmanız mümkün değil...Ziyaretçileri dolup dolup taşıyor ama alan büyük olduğundan rahat rahat gezebiliyor,fotoya geniş zaman ayırabiliyorsunuz...İçerde yemek içmek yasak...İnanılmaz temiz bir yer...Çok iyi bakıldığı belli...

Büyükçe bir müzesi de mevcut...Üstelik müze ücretsiz...Yada en azından ben öyle hatırlıyorum...Bu konuda emin değilim yani benden önce giren bizimkiler ödeme falan yapmamışlardır diye düşünüyorum...

Müze gerçekten orjinal...Üstelik 40 yıldır burada yaşayan Japonlardan Türkçe dinliyorsunuz kazılarda çıkarılan eşyaların onlar için ehemmiyetini...

40 yıl önce kazı için gelen Japon bilim adamları yerleşip kalmışlar buraya...Evlenmiş çoluk çocuk sahibi olmuş bir yanlarına da Türkçe'yi yerleştirmişler haliyle...


Yolunuz Kırşehir' e düşerse bu şirin yere mutlaka uğrayın derim.
Kırşehir Kaman arası 30 km.Sonrasında da Çağırkan beldesine ulaşıp bu cennet bahçeyi ziyaret ediyorsunuz...
Japon Bahçesinin reklamını yapmak için para almışım gibi oldu :) Ama gerçekten yeşili seviyorsanız burayı seveceğinizden eminim.

Hımm unutmadan bişey söylemek istiyorum...Bence bu kadar ziyartçisi varken kesinlikle Japon Bahçesi yakınlarına restourant yada cafe tarzı işletmelerin yapılaması gerektiğine inanıyorum.Bu noktada bir yandan yetkililere azıcık gönderme yapıyorum...Bir yandan da yatırımcılara yatırım imkanı sinyali göndermiş oluyorum...


Minti buldu size yine,tatlı bir haftasonu kaçamağı değil mi?
Bu bahar yine gitmek istiyorum inşallah.

Alın kitabınızı yanınıza...yada takın kulaklığınızı kulağınıza tek başınıza çıkın gelin buraya...Yada takın sevdiğinizi kolunuza işte size doğayı yaşayabileceğiniz mis gibi bir ortam...Yada en iyisi siz cümbürcemaat ailece gelin...eşinizle dostunuzla çocuğunuzla...Farketmez...Mutlaka geçerken bir görün diyorum olur mu?Kalsın kulağınızda bu söylediklerim...

Sevgiler gönderiyorum tüm okuyucularıma...Kalbinizden sevgiyi,Yüzünüzden tebessümü hiiç eksik etmeyin...Allah'a emanet olun inşallah...


20 Şubat 2014 Perşembe

Yalnız Bir Yürek



Ah be miniğim böylesine çok mu yandı yüreğin?...Böylesine kan mı ağladı gözlerin?...
Bu kadar yalnız mıydı ellerin?...
Hiç tutan olmadı mı ellerinden küçüğüm?.Hiç sevenin olmadı mı senin?.

Rabbinden başka kanadın,koruyanın yok muydu söyle?...Hep mi yalnız yol aldın bu kahır denizinde....

Söyle miniciğim kavrulmadı mı için?.Doymadın mı ağlamaya hala?...Yaraların kabuk bağlamadı mı daha?...

Küllenmedi mi içini yakan ateş?...Nefrete dönüşmedi mi çektiğin çile?
Omuzlarına ağır gelmedi mi yükün söyle?...
Minicik kalbin nasır bağlamadı mı?Mink gözlerin senelerce ağlamadı mı?

................................

Mendilin şükrün oldu,bilirim.Gözyaşlarını her dem şükürle sildin...
Her sabah Rabbine güneşi senin için doğdursun diye yalvardın...
Yakarışın Rabbinden başkasına kul etmesin diyeydi.
Çünkü kula kul olmak,çok büyük bir çileydi....
...
Küçük bedene ne ağır bir yüktü yalnızlık...
Yüzmeyi bilmeyen birini okyanusun tam ortasına bırakmak gibi.
Lakin Rabbim öylesine büyük ki onun tek bir ol emriyle insanoğlu balık oluverir de çıkar karaya değil mi?
Okyanustan karaya kulaç sallamak zor elbet...
SEN;SENİ KARAYA ÇIKARANA ŞÜKRET...

Not:Resim netten alıntıdır.

11 Şubat 2014 Salı

Phaselis


Phaselis....
Buraya Olimpos'tan sonra gitmiştik BİZ.
Eğer ilk burayı görmüş olsaydım gerçekten ballandıra ballandıra anlatır durur ve sanırım anlatmakla da bitiremezdim...Ancak Olimpos'u gezip görüp,kaldıktan sonra burası bize biraz yavan geldi...Ancak yine de eğer akdeniz turundaysanız kesinlikle görmeniz gerekenler listesi içerisinde olmalı elbette...
Dediğim gibi Phaselis'in tek şanssızlığı;Olimpos'u yaşadıktan sonra uğramamız oldu...

Olimpos'ta bir gece konakladıktan sonra arabamıza atlayıp (sanki bizim arabamızmış gibi yazdım dimi:)Elbetteki babamızın arabası...Ama babamız sağolsun dimi...Onun arabası demek bizim arabamız demek:) diyerekten anlatımıma devam ediyorum...:)


Olimpos'tan Sonra Kaş'ta konaklamaya karar veriyoruz.
Ve Kaş'a giderken de mapten gidilmesi gereken turistik ve tarihi yerleri inceleyerek gitmemiz gereken yerleri kararlaştırıyoruz.
Olimpostan sonra ilk uğrayacağımız yer Yanartaş oluyor...
Eh!!madem yolumuzun üzerindeymiş,Olimpos'tan sadece 1 saat sonra hemen varacakmışız bu enteresan yere,hadi;gidip görelip diyerek,çıkıyoruz yola...

Yanartaş tabelasından kıvrılarak inen daracık tek yön yola sapıyoruz...Allahım!ben böyle bir yol daha evvel görmedim.Evet kesinlikle görmedim.Nasıl dar bir yol.Karşıdan araç çıksa ne yaparız bilemiyorum.Bu yolda şöför koltuğunda olmayı hiç istemezsiniz inanın bana..Eh!sağolsun eşim araba konusunda iyidir,pardon çok çok iyidir çok şükür...Alnımızın akıyla kazasız belasız iniyoruz bu kıvrımlı yoldan aşağı.Yolun kenarı olgunlaşmış nar bahçeleri ile çevrili...Manzara şahane...Aşağı doğru inerken ormanın kucağına iniyormuşsunuz gibi geliyor...Ağaçlar kimi yerde yolun bir yanından öbür yanına doğru sarkarak köprüler oluşturmuş adeta.Ve siz o ağaçların altından geçip,miss gibi havayı ciğerlerinize dolduruyorsunuz...

Kimi zamanlar kendime hakim olamayıp eşimin 
"dikkat et" ihtarlarına aldırmadan camdan dışarı sarkıtıyorum kendimi...Sanki ormanda yüzüyormuşsunuz gibi...Ilık esen rüzgarı yüzünüzde,arabanın değdiği yaprakların hışırtısını taa içnizde hissediyorsunuz...Hımm!bir de kenardan size gülümseyen al yanaklı narları yakalayabilir miyim?telaşıyla coştukça coşuyorsunuz...
Arada eşime "nooolur yavaşla bu kez yakalıycam narı bak göreceksin diyorum"
Onun yavaşlamasıyla birlikte benim yine elimde kalan nar yaprakları...Ve Gülüşmelerimiz...
Oysa öylesine yakınlar ki,elinizi uzatsanız koparıp alacakmışçasına...
Güneşe bakamayan köylü güzelleri gibi yanakları al al olmuş nar tanelerinden biri geliyor nihayet elime;o da sonunda yere yuvarlanıyor,tutamıyorum :))

Bu şekilde kıvrılan yolu takip ederek iniyoruz en aşağıya...
Aşağı indiğimizde buranın,dağın en dibi olduğunu anlıyoruz.Yaklaşık 3-4 km lik bir yolculuktu sanırım bu iniş.Bu kısımda iddeam yok,zira unutmuş olabilirim.
Aşağıdaki yol berbat...
Navigasyonun bize tarifi üzerine nihayet yanartaşa dair bir iz bulabiliyoruz...
Gelen turistler için insan bir tabela diker dimi ya!...Kınıyorum yetkilileri...
Bu konuda gerçekten çok büyük eksiklikler var bu yollarda..Hani navigasyon cihazınız olmasa elinizin altında,zaten inin cinin top oynadığı bu ıssız yerlerde,soru yöneltebileceğiniz bir zat-ı muhterem de bulamazsınız sanırım.Sonun da tek Yanartaş yazan tabelanın olduğu alana varıyoruz.

Durun daha bitmedi...
Bu çile;işin başlangıç kısmıymış meğerse...
Bu noktada arabamızı parkedip kalan yolu yürümemiz gerekiyormuş...
Haydaaaa!!
Böyle bir sürprizle karşılaşacağımızı bilsek inermiyiz hiç?,hiç uğramadan buraya,basıp Phaselis'e geçeriz...
Neyse nolucak canım buraya kadar geldik hadi 5-10 dakika yürüyelim de görelim şu zıkkımı diyoruz...
Yok Sürprizler bu kadarla da bitmiyor ki...
Biz tam hazırlıklarımızı yaparken,eşimle görevlinin diyaloglarından Yanartaş'ı görebilmemiz için yaklaşık 1 saat yürümemiz gerektiğini öğreniyoruz...
Haydaaa!!Yok Artık!! 
Yaa şaka gibi yaa.!
1 saat mi?
Yok ablam yok...bizim o kadar zamanımız yok...:))Sinirlerimiz bozuluyor haliyle...

 
Hayır zaman geniş olsa,yürümek işin eğlenceli kısmı olurdu ancak burada kalamayız,zira ayırdık bir gece öncesinden Kaş'taki otelimizdeki yerimizi.Yapacak birşey yok...
Birşeylerden feragat etmemiz gerekiyor diyoruz...Kaşa geçmeden Phaselis'i  görmek istiyorsak eğer deyip,kararımızı veriyoruz...
Yanartaşı görmek için harcayacağımız 2-3 saatimiz olmadığından gerisin geri dönüyoruz...
Göremediğimize üzülüyoruz ama şu kıvrımlı yol deneyimini yaşadığımız için seviniyoruz...Evet başlangıç noktasına geri dönebilmek adına indiğimiz dağı başlıyoruz tırmanmaya...

İniş kadar kolay olmuyor elbette.Motorun zorlanışını duysaydınız anlardınız arabanın ızdırabını ve yolun vehametini...

Neyse kısa sürede açıyoruz yine müziğimizi,kıvrılan yollar sarıyor yine bizi ve unutuveriyoruz yaşadığımız talihsizliğimizi...
Tırmanışın ardından çıkıyoruz anayola...
Koca dağı inerken ve çıkarken silip süpürdüğümüz,yalayıp yuttuğumuz  benzin depomuzu fullemek üzere başlıyoruz benzin istasyonu aramaya...En azından artık anayola çıkıp Phaselis yolunu tutuyoruz....


 Phaselise vardığımızda  arabamızı parkedip atıyoruz kendimizi bu antik kente...Yanartaş sonrası ikinci bir hüsran oluşturmuyor elbette ancak,en başta da anlattığım gibi,Olimpostan sonra çok da heyecanlandırmıyor açıkçası bizi...


Phaselis deniz kenarında kurulmuş şahane bir antik şehir..Buradaki tarihi kalıntılar Aspendos ve Olimpostaki kadar sağlam kalamamış malesef ancak yine de görülmeye değer...

Buradaki en sağlam yapı bu  kemerler sanırım.Tiyatrosu ve daha bir çok yeri çok da sağlam değil...Neyse gezdik,gördük,dolaştık,yorulduk,dinlendik.Boool bol resim çektik ve sonra yola devam elbette...


Ormanın içindeki bu antik şehir...Coğrafi konumu sayesinde belli ki zamanının iyi liman kentlerinden biriymiş...


Giriş ücreti kişi başı 8 tl. Phaseliste...Gidecekler için bu notu da düşeyim istedim.Ancak müze kartınız varsa sorununuz yok demektir tabiki...


Phaselis'te dikkatimi çeken ve sizlerle paylaşmak istediğim şey ise;bu antik şehrin çok iyi bakılıp korunuyor olması..İnanılmaz temiz ve bakımlı...


Alan çok geniş olunca turistler de yığın yığın değil dağınık şekildeler tabiki...Bu durum resim çekme kolaylığı sağlıyor sizlere...Gelin damat bile mevcuttu bu antik şehirde...

Kim bilir belki aşklarının da burası kadar ölümsüz olmasını dilemek için uğramışlardır bu antik şehre ne dersiniz ?
Çok mu romance oldum ne ? ihi ?
:))


Temiz temiz...Gerçekten temiz...Phaselis;gerçekten gezip gördüğüm antik şehirlerden belki de en temiz ve bakımlı olanı...Tebrik ediyorum ilgilileri...


Phaselis tiyatrosu küçük ve çok sağlam kalamamış açıkçası...Ama yine de görülmeye değer...


Yemyeşil ormanı...Billur gibi deniziyle Phaselis'i görün derim muhakkak...Hani sadece burayı görmek için yola çıkın diyemem elbette...Ama yolunuz Antalyaysa buraya da bir göz atın..Bu antik şehrin havasını içinize bir çekin isterim...

Kalabileceğiniz yada yemek yiyip uzun vakit geçirebileceğiniz mekanlar yok burada...Burası ormanın kucağında bakir bir alan...

Varsa arabanız...varsa zamanınız...Alıp yanınıza fotoğraf makinenizi ve sevdiğinizi...gezip görceğiniz resim çekip dinlenebileceğiniz,eğer hazırlıklı gelmişseniz billur suyunda yüzüp,eğlenip sonrasında veda edip ayrılabileceğiniz bir yer...


Biz gezip,görüp,eğlenip,dinlendikten sonra denizinde kısa süreli su şakalaşmalarının ve serinlememizin ardından arabamıza atlayarak tekrar düşüyoruz yollara...İstikamet Kaş...
Lakin görelim bakalım başka ne heyecanlar yaşanacak bu serüvende...


Phaselisten ayrıldıktan sonra,Kaşa'a doğru yola koyuluyoruz.
Bir antik kenti gezmenin mutluluğu ve cebimizde tatlı anılarımızla birlikte hem de...
Phaselis yolcuğumuzdan bu kadar...
Bir başka yazımızda bulşuncaya kadar kendinize iyi bakın ve Allah'a emanet olun inşallah...

9 Şubat 2014 Pazar

Sacüstü - Katmer


Selamlar herkese...
Bu akşam,bana çocukluğumu hatırlatan ve kokusu burnumun direğini sızlatan bir lezzet pişirmek istedi canım  nedense..
YAPTIM...
Minicikken babaannemin ellerinden yerdim bu lezzeti.Yanında mutlaka lor peyniri,çökelek yada peynir olurdu.Bir de çay...Bir de içimizi ısıtan sesiyle kuzine soba...
Sıcacık sobanın yanında,bu katmeri yemenin hazını anlatamam...
 

Sonraları ise anneannemin ellerinden yer oldum bu şahane lezzeti...
Diyorum ya bana minicikliğimi ve çocukluğumu çağrıştıran bir lezzet diye..
Anneannemin ekmek yapma işlemleri belirir gözümde.
O,ocağın başındaki yufkayı açışları,sacın altına çalı çırpı atışları,yufkayı her defasında özenle oklavaya sarıp,ve yine her defasında özenle açışları gelir gözümün önüne...Hamuru alıp o pamuk elleri arasında yuvarlayışı belirir hayalimde...Anılar da işte öyle yuvarlanır içimde...
Belli belirsiz...
Yanıbaşında bir bardak suyu durur muhakkak,pişirdiği ekmekleri teyzelerden biri sac üstünde pişirir,bu esnada ise muhabbetler uzaaar gider...
Biz küçükler ise bu muhabbetlerde kaybolup gideriz adeta...
Öylesine güzeldir ki ocak başı muhabbetleri doyamaz insan dinlemeye..Hani bitmese dersiniz ya!
işte öyle oluverir anneannemin ekmek pişirmeleri...

Sonrasında muhakkak ekmek yağlama işlemi vardır.Bu kısım en güzelidirbelki de...Yorgunluktan terini silen evin sultanı küçüklerini da unutmaz elbette...En sonunda biraz daha kalın yaptığı bazlamalara halis muhlis anneanne tereyağı sürülür ve çaylarla afiyetle yenir...Kimi zaman ise anneannemiz sacüstü katmer yapar..Şekli yukarda benim yaptığım gibidir ama lezzeti asla öyle olmaz.....
Anneannemin yaptığı gibi yapamam asla...
Onunkisi mis gibi anneanne kokar..


Nereden geldi aklıma bilinmez ille de yapmak istedim işte.
Hani anneannem yakınımda olsa da yapıverse torununa diyicem ama böyle bir ihtimal yok işte...Ehh böyle bir imkan olmayınca iş başa düştü tabiri caizise...

1 su bardağı kadar suyun içine bir tatlı kaşığı kadar tuzu ve 1 y.k yoğurdu atıp karıştırdım...Sonrasında unu ilave ettim yavaş yavaş...Çok sert olmayacak bir hamur elde etmekti amacım.İyice yoğurdum.Sonrasında unladığım tezgahta açtım.Yumuşamış tereyağını her yerine iyice sürdüm ve bir ucundan başlayarak rulo yaparcasına sardım.
Sonrasında da kendi ekseninde dolayarak yuvarlak oluşturdum ve yeniden açtım.Yeterli inceliğe ulaştığında ise iyice ısınmış olan teflon tavada kısık ateşte pişirdim.Çevirdiğim yüzeyine tereyağı sürdüm tekrar pişirmeye devam ettim.
Nar gibi kızarıncaya kadar bu işleme devam ettim....Sonrasında çay - peynirle miniğimle birlikte afiyetle yedim.
Anneannemin yaptığı soğuduktan sonra yumuşacık olurdu.Benimki kurudu malesef.Neden kuruduğunu anlayamadım ilk telefon görüşmemizde sorup öğreneyim anneannemden diyorum...

Ve bu defalık da benden bu kadar diyerek sizleri Allaha emanet ediyorum...

8 Şubat 2014 Cumartesi

Köyceğiz Gölü


 Dalyan hem Akdeniz hem de Köyceğiz gölüyle bağlantısı bulunmasından dolayı ayrı bir öneme sahip.
Dalyan nehri üzerindeki kısa bir yolculuğun akabinde,Köyceğiz gölüne ulaşıyorsunuz.
Öyle her köşesini gezme fırsatınız olmuyor ama genel anlamda fikir sahibi olabiliyorsunuz.Gölün ortasındaki kocaman sazlıklardan gelen kuş seslerini dinleme fırsatı buluyorsunuz
 
 
Eğer hava koşulları müsait olursa gölde yüzme molası verebiliyorsunuz...
Ancak biz yüzme molası vermeden sadece tekne turu yapıp manzaranın tadına varıp Kaunos kalıntılarının yolunu tuttuk...
 
DALYAN...
Havası,suyu,muhteşem dinginliği,görsel zenginliği,
bakir tabiatı,çamur banyosu,şahane plaj keyfiyle,kumuyla,tarihi kalıntılarıyla,diğer turistik yerlere oranla daha uygun konaklama imkanlarıyla
huzuru arayanların yeri...Ve köyceğiz gölü görülmesi gereken yerlerden biri...


Side Apollon Tapınağı


Apollon Tapınağı Side'nin simgesi durumunda....Bu nedenle Side'ye giderseniz burada resim çektirmeden ve yine Apollon Tapınağının simgeleyen minik hediyelik eşyalar edinmeden dönmeyin derim.Side hediyelik eşyalarının bir köşesinde Apollon tapınağının resmine muhakkak rastlarsınız zaten..


Kaldığımız otelin merdivenlerinden Apollan tapınağını ve denizi izleyebilme imkanımız vardı.Dileyenlere Şato Oteli tavsiye edebilirim.Küçücük,kendi halinde,denize yakın...Üstelik merkezde:)İşte bu şirin otelin üst katından Apollon tapınağını,masmavi fonuyla birlikte izleme imkanı bulabiliyorsunuz...Biz burayı izlemeye doyamıyoruz...

.

Akşam saatlerinde sidenin minik dükkanlarının arasında kaybola kaybola yolumuzun bizi sessizce deniz kenarına çıkarmasının ardından,gezintimizi sahil boyuncaya yapmaya dkarar veriyoruz......
Yolumuzun sonunda Apollan tapınağının yanıbaşında,resim çekip güneşin batışını yakınlardaki dinlenme yerlerinde izlemeye ve ardından balık ekmek yemeye karar veriyoruz...

Yukarıdaki resmin denize bakan tarafında limana demir atmış bir gemi,restourant hizmeti veriyor...
Dilerseniz gemiye çıkıp masalarda balık ekmeğinizi yiyorsunuz,dilerseniz sadece alıp devam ediyorsunuz.Biz de öyle yaptık.

Balık ekmeklerimizi alıp bir yandan muhabbet ediyoruz heyecanlı heyecanlı bir yandan denizin ve gün batımının keyfine varıyor ve o özgürlük hissini içimizde hissediyoruz...
.Hiç tanımadığınız yerlerde dolaşmanın hazzını bilenler iyi bilir...
İşte ben o hazza bayılıyorum.
Yanınızda sevdiğiniz insan,içinizde bir tatlı huzur,elinizde balık ekmek,kuşlar kadar şen ve onlar kadar özgür hissetmek...



Bu küçük yarımada huzur dolu sıcacık bir yer...Sıcacık diyerek yakıcı sıcağından da bahsediyorum aynı zamanda altını çizerek...
Side ile manavgat arası kısa ama kesinlikle Side de çok farklı bir sıcaklık var...
Kavurucu adeta...
İnsanın nefes almasını zorlaştırıyor...Ben bir tek bu yanını sevemedim.Onun dışında Side gerçekten şahane...

Gözyaşı Denizinde Keder Yüklü Bir Gemi...



Acılar,anılar hiç silinmeyecekler içimizden biliyorum......
Kök salmışlar adeta değil mi?
...En derine işlenmişler de kazısan bile izi kalacak adeta....Bir dokunsam unufak olmasından korkuyorum mazimin...Yada kül olup savrulmasından...Bir tek rüzgar esse yokolup dağılmasından...Ne çok şey yaşanmış şu aheste ömürde..
Ne de çabuk geçmiş zaman?...
Bir bakmışım yaş otuz olmuş...Farkına bile varamadan bunca zaman nasıl yok olmuş??..


Ne çok acı sığıvermiş bu yük gemisine böyle..Meğer;ne çok keder yüklenmiş...Kaç kahır gemisi yakınımızdan geçivermiş..Kimizi zarar vermiş gemimize,kimisi bizi hiç görmemiş...

Kim bilebilir bu gemi  hüsran dağlarını kaçkere teğet geçmiş...

Meğer ne zormuş gözyaşı denizinde yol almak...Yapayalnız yön bulmaya çalışmak...Her defasında küpeşteye başka bir yara almak...Her defasında onarmaya çalışmak...
Gözyaşları çağladıkça dalgalarla boğuşmak..
.Ama bir an bile geminin dümenini bırakmamak...Ah ne zormuş bu gemide TEK kaptan olmak...

Ve ne zormuş pusulasız yol bulmak...

Resim netten alıntıdır belki,lakin tek bir kelime de dahi başka bir ruha yer yok...Gönül öyle derbederki çocukluğa gençliğe dair;kelimeler dökülmemiş dudaktan da taa yürekten sökülmüş...

6 Şubat 2014 Perşembe

Geçen Hafta Biz...


Yine yeni yeniden ben...
Ben minty...
gezmeyi dolaşmayı sevdiklerime zaman ayırmayı,onlarla birlikte olmayı kendine ilke edinmiş zat-ı şahane...ay çok mütevazi oldum dimi.bu tarz söylemlerden hiç hazetmesem de bu gün böyle bir giriş yapmak geldi içimden.
Bugün bambaşka bir konseptle karşınızdayım.sanırım artık,yani fırsat buldukça ara sıra da olsa bu tarz bir post yayınlamayı düşünüyorum...İlerde hatırlanması hoç bir jest olmaz mı aileme...Evet arkadaşlar Sayfam da ara sıra görebileceğiniz yeni bir kategori ekliyorum.
"Geçen Hafta Biz"
Neler olacak geçen hafta bizin içinde;
O hafta içinde yada son zamanlarda yaptıklarımız,
gezdiğimiz yada gittiğimiz yerler,
belki yeni konseptler,
belki farklı tatlar,,
tatlı anılar yada deyimi yerindeyse mintynin objektifine son yansıyanlar...
Umarım sıkılmam bu işten...Ve umarım sizlerle paylaşacak şeyler bulabilirim...Evet hemen göz atalım isterseniz...


Geçen hafta miniğimizin en sevvvvdiği lezzetlerden biri bu kez PizzaHut'ta keşfedildi .
Turkısh supreme...
Şiddetle Öneriliyorrr...
Üstelik yanında seçtiğiniz çorba patates yada salata üçlüsünden biriyle birlikte...Damak çatlatan çorbası tek geçilir elbette ...


 Aradığım bayıldığım gömleğe rastladım-sevindim...:)
Meğerse konsept gereği konulmuş-üzüldüm :(
AMA sizce de çok şık değil mi?


 Linens'in aksesuar bölümü ziyaret edildi...
Ve bu biblolara resmen iç gitti :))

 BurgerKing oyun evinde epey zaman harcandı...
küçük beyimiz pek eğlendi...

Miniatürk'ün mini maketleri ilgimizi çekti...
Bol bol resim alındı dünyanın en harika eserlerinin mini versiyonlarıyla...

"Geçenhaftabiz" den bu haftalık bu kadar...
Sevdiklerinizin heep yakınında olabilmeniz dileğiyle...

1 Şubat 2014 Cumartesi

Kaunos Antik Kenti (Muğla-Dalyan)


Selamlar herkese....
Gezi notlarını biriktirmeye devam.
Belki ilerleyen yıllarda bir de gezi bloğu oluştururum ne dersiniz?...
Çünkü gezmeyi,farklı yerler görmeyi çok çook seviyorum.Hani iki kuruşum olsa birini acımadan geziye verebilirim.
O kadar çok seviyorum.
Şimdilerde öyle çok yere gidemiyoruz elbette;evimizin ödemesi vs gibi nedenlerle geziye çok para ayırılamıyor açıkçası.
Ama yarın bizlere neler getirir bilinmez elbette...


Kaunos;
Muğla Dalyan'da bulunan ve tarihi bundan 2.800 yıl öncesine dayanan,edindiğim bilgilerden öğrendiğim kadarıyla Likyalıların,Perslerin ve daha bir çok uygarlığın yaşamış olduğu antik bir şehir...
 Bu antik şehirde;Yunan şehir duvarı,Roma hamamı,Karya kalesi ve Yunan tiyatrosunun bulunması yüzyıllardan beri çeşitli milletler tarafından kullanıldığının kanıtıdır sanırım.


Bu antik şehir insanları;milattan önceki yıllarda çok çok iyi bir devlet olabilmişlerdir.Kaunos bölgesi zamanın en iyi liman şehirlerinden biri olarak da bilinir..
Kendi adlarına para bastırdıkları dahi bilinir.Yine zenginlikleri krallarına yaptırdıkları mezarlarda bile gözler önüne serilmektedir.Kral mezarları bu şehrin tam karşısında yeralmaktadır.Yani burada yaşayan Kaunos halkı;ölen krallarını nehrin karşı tarafındaki şehrin tam karşısında kalan yere ve yüksek bir yere gömmek istemişlerdir.
Sanırım buradan krallarını nasıl çok sevdikleri sonucunu çıkarabiliriz...
Öyle değil mi?


Ancak Kaunos insanlarının hastalıklı olduklarına dair bir de rivayet bulunmaktaymış...
Yeşil benizli oldukları söyleniyormuş.O dönemde kesin olarak bilinememekle birikte günümüz bilgilerine göre;o dönem insanlarının Malarya olabilecekleri düşünülmekteymiş...
Sanırım nehir yatağında yerleşik olduklarından sivrisinekler yüzünden sürekli hastalıklı durumdalarmış...Ölüm;Kaunos insanı için çok erken geliyormuş..


Bu çok eski tarihi şehire ait,çok sayıda tarihi eser bulunmuş.Ve elbette bunlar müzede sergileniyormuş.Bizler müzeye gitmediğimiz için,müzelerden alınan resimleri çekip sizlere göstermek istedim...


Kaunos bölgesindeki 5000 kişilik amfi yukarıdaki resimde gördüğünüz gibi sapasağlam durmakta hala.
O zamandan bu zamana kalabilmiş olması şahane değil mi?Burayı görmek insanı büyülüyor inanın bana.
Bu arada üstteki resmin bir noktasında ben oturuyorum aslında. :)) Amfi resmini boş bir şekilde çekmemişim malesef bu nedenle kendimi resimden rötuşla silerek gösterebildim size burayı...


İnsan bu tarihi kalıntılara baktıkça arkeolog olası geliyor.Ne  kadar şahane bir meslektir kimbilir?Hepimiz çocukken toprakaltından birşeyler bulmuşuzdur değil mi?O eski paraları bulduğumuz andaki mutluluğu hatırlayın,peki Arkeologların binlerce yıl önceki yaşanmışlığa ait bir buluntuyu gün ışığına çıkarması nasıl bir mutluluktur?Varın siz düşünün artık...
Hoş benlik bir iş olmadığı da aşikar...
Çünkü bende ince işe sabır yok.Benimkisi hemen başlayıp hemen bitmeli,hemen sonuca varabilmeliyim...Eşimin son zamanlarda papercraft işiyle meşgul olması mesela.Minininnacık bir kağıt parçasına dahi,dakikalarını saatlerini harcayabiliyor.Konuyla alakası yok elbette ve ondaki sabrı taktir ediyorum elbette,bu onun hobisi nihayetinde ama işte diyorum ya!
Ben yaptığım işte sonuca çabuk varabilmeliyim.
İşte kazı işi de sabır işi olsa gerek diyorum...


Kaunos bölgesi gerçekten çok geniş ve çok engebeli bir araziye kurulu...

Uzun uzun zaman ayrılması ayrı ayrı incelenmesi gereken bir yer..Biz buraya da tur arkadaşlarımızla gitmiştik.Bol bol gezdik ancak yine de tur olunca sizin istediğiniz değil,turun belirlediği saatte ayrılıyorsunuz.Oysa;göreceğim,resimleyeceğim,gezeceğim daha çok yer vardı.
 Sanırım burayı gezmeye de 1-2 saat ayırmışızdır ancak inanın bana yeterli gelmedi.

Giriş ücreti kişi başı 8 tl diye biliyorum.Bizim müze kartımız olduğundan elimizi kolumuzu sallayarak girdik elbette...
Ama müze kartsız gideceklere fiyat hatırlatması yapmadan geçmek istemedim...

,
Üstteki resim teras tapınağı olarak bilinen yermiş.Buranın çoook altında yada yuvarlak alanın tam merkezinde bir taş olduğu sanılmaktaymış.KUTSAL TAŞ...Tur rehberi çok ayrıntısına girmedi ancak bu yuvarlak yapının ve merkezindeki taşın esrarengiz olduğu aşikar...


Bahsettiğim kutsal taş yukardaki resimde görüntülenmiş durumda.
Bakınsanıza gerçekten tam da merkezde yeralmakta değil mi?

Ve yine fotoğrafta kaunos sikkeleri yeralmakta.
Bunlar Kaunos antik şehrinde tabelalarla sergilenmekte...
Gezerken bu tarz bilgilerle bilgileniyor olmakta şahane elbette...
Kaunos sikkelerinin üzerindeki üçgen şeklin;yine kutsal taşı simgelediği düşünülmekteymiş...


İşte müzede sergileniyor olan kaunos sikkelerinden bir kaçı...Bizler müzesine gitmedik.Ama müzeden çekilip burada açık havada sergilenen fotoğraflardan çok bilgi edindik...



Öyle zannediyorum ki Yunan tiyatrosu diye bahsettikleri yer üstteki resim...
Tiyatronun uzay fotoğrafı falan da var galiba.Bazı bilgileri hatırlayamıyorum,unutmuşum galiba...
Keşke hemencecik yazsaymışım bilgileri değil mi?Zamanla unutuluyor çünkü.Zaman zaman google dan destek aldım tabiki size bu gezi notunu hazırlarken...Hatırlıyorum rehberin anlattıklarını ancak sizlerle eksik bilgi paylaşmamak adına google dan da yardım alıyorum elbette...

İşte bööyle...
Kaunos şehrini gezmeden önce teknemizi iskeleye bağlayıp yola koyulmuştuk.
Gezip dolaşıp tarihi buram buram içimize çektikten sonra geldiğimiz istikamete doğru, gül bahçelerinden,nar bahçelerinden geçerek küçük patika yolun sonundaki,küçük limana varıp teknelerimize atlıyoruz tekrardan.Tur rehberimizin bilgilendirmelerinin adından,saatlerimizin akşam saatlerini (18:30) gösterdiği sırada,turumuzun son noktası olan Kaunos antik şehrinden ayrılarak,
Dalyan merkeze dönüyoruz...
Dönerken isteyen tur müşterilerini otellerinin iskelelerinde indiriyoruz.
Ve biz de son olarak Dalyan merkez limanın da inerek,hemen liman yakınındaki çay bahçesine doğru yola koyuluyoruz...Gün batımında limanı,Dalyan'ı ve Dalyan'ın o muhteşem manzarasını izleyerek ve sessizliğin sesini dinleyerek
elele çaylarımızı yudumluyoruz...

Bir başka gezi postunda buluşuncaya kadar kendinize iyi bakın...
Ve hep sevdiklerinize yakın kalın inşallah...
Bol gezmeli günler diliyorum...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...