25 Aralık 2011 Pazar

Yalancı Felafel...


Selamlar diyorum ve mutlu pazarlar diliyorum herkese,
Huzuru mutluluğu,dinginliği taa içimde hissediyorum bu akşam,sevdiceğim yanıbaşımda yakınımda ya.sağlıklı ve selamette ya.binlerce kez şükürler ediyorum Yaradan Rabbime...
15 gün süren Hindistan yolculuğu vuslata erdi nihayet... 
Tam karşımda mışıl mışıl uyuyan yarim,babannesiyle şefkat dolu bir oyuna tutuşan miniğim ve en nihayetinde huzur dolu bir kalple ben ...
Çok oldu yazmayalı değil mi?...
Tembellik yapıyorum bu aralar...bekleyen ne çok tarif var oysa...neyse yayınlarım inşaallah sırayla...
Evet dostlar çok şükür bebeğim iyi,ben iyiyim,sevdiklerim iyi ve sevdiceğim evinde...

Bir hayli zaman evvel önce yapıp denediğim yalancı felafellerimi yayınlamak geldi bu akşam içimden.Yalancı diyorum çünkü;gerçeğinde hem bulgur,hem daha fazla nohut,hem de kişniş olur,bilirim.Ben bunları katmadan artan nohutumu değerlendirmek amacıyla yapıp kızartıvermiştim hemencecik,ve adına da yalancı felafel demiştim.Yapan,tadan varmı?benim tarifimi bilemem ama nasıl yapıldığını anlatıvereyim hemen....

Unu biraz fazla oldu benim lezzetimin şimdiden söyleyeyim.Öyle bu lezzeti yapıpta felalefel lezzetini aramak yok.çünkü öyle hissedilir derecede nohut lezzeti yok içinde.
Dedim ya işte!
yalancı felafel diye:))

Malzemeler:
  • 1 su bardağı haşlanmış nohut
  • 1adet küçük soğan
  • 1 yumurta
  • tuz
  • 1 çay kaşığı pul biber
  • 2 diş sarımsak
  • 1 çay kaşığı kimyon
  • 1 çay kaşığı kabartma tozu
  • 4-5 yemek kaşığı un
  • Kızartmak için sıvıyağ
Hazırlanması:
  1. Nohutu ve soğanı mutfak robotuna koyunuz. tuz, pulbiber, sarımsak ve kimyonu ekleyerek püre haline getirmeden ezilmelerini sağlayınız.
  2. Kabartma tozunu,yumurtayı ve 4 yemek kaşığı unu ekleyip karıştırınız. Elinize yapışmayan bir kıvama gelene kadar un eklemeye devam ediniz. Karışımı bir kaba alıp, üzerini kapatıp dolapta 15-20 dakika kadar bekleyiniz.
  3. Beklettikten sonra köfte harcından küçük parçalar koparıp yuvarlayınız ve sıvıyağ koyduğunuz yapışmayan bir tavada renkleri altınsarısı oluncaya kadar kızartınız.

Güzel bir hafta diliyorum;çalışan çalışmayan herkese,evinde yada işyerinde,ailesiyle yada gurbette olan herkese,herkese muhabbet dolu,sevgi dolu,dostluk-kardeşlik dolu güzel bir hafta diliyorum...
Yüreğinizden eksik olmasın şefkatiniz,sevginiz,
dudaklarınızdan eksik olmasın inşallah gülümsemeniz...
En kalb-i sevgilerimle

18 Aralık 2011 Pazar

2. Yaşgünü Pastamız...

 Selamlar herkese...
İnanılmaz yoğun günler hızla gelip geçiyor ve ben neler yaşıyorum neler...
Bakınsanıza 1 aralıkta çekilen bu görüntüleri bile yeni ekleme fırsatım oldu.
Neler yaşandı bir önceki posttan bu zamana kadar diye soracak olursanız;salı günü yaşadığım talihsiz olayla başlayayım anlatmaya.

Nöbet çıkışı eve gelip tam dinlenmeye geçeceğim bir sırada bebeğimin çantamdan aldığı bir hapı ağzından çıkarırken gördüm.O telaşla 114 zehirlenme hattını arayarak buscopanın bebekler üzerindeki etkisini öğrenmek istedim,aldığım bilgiyle olası bir durumla karşılaşmamak için bebeğimi alıp Sami Ulus Çocuk Hastanesine götürdüm.Bir şüpheyle götürdüğüm hastaneden 24 saat ayrılamadım.İsteğim dışında bebeğimin midesi yıkandı,karbon içirildi ve zorunlu 24 saat müşahade...

24 saatlik bir nöbetin ardından sandalye üzerinde geçirilen bir 24 saat daha.üstelik bebeğimin yok yere gözlerimin önünde ızdırap çekmesi de cabası...Üstelik bel fıtığımın en ağrılı dönemini yaşadığım bir günde..Üstelik babamız yurtdışındayken.kendimi nasıl hissettiğimi anlatamam bile...sadece yaşamak lazım bunu.Allahım kayınvalidem ve kayınpederimden razı olsun,biran yalnız bırakmadılar bizi.Birde hayırlı komşumuz Erhan abiler...Gerçekten Allahım herkese hayırlı komşu hayırlı aile nasip etsin diyorum.

Neyse zar zor geçirilen ikinci 24 saatin ardından eve gidip hastanenin mikroplarından arınıp temizlenme ve çamaşır yıkama işlemi.Ardından o günün akşamına gelecek olan sevgili anneanne ve dedem için kayınvalidemin yardımıyla yemek hazırlığım ve elbetteki günün akşamında AŞTİye gidip terminalden dedemlerin alınması.
Anlayacağınız neredeyse hiç dinlenmeden geçirilen 56 saat...

Neyse geldi geçti diyelim,dinlendim,tontonlarımı rahat ettirip yüzleri gülerek bugün uğurladım.İnanılmaz mutlu oldum onları ağırlamaktan.Bu ilk evime gelişleriydi.Canlarım benim,benim için onca yolu aşıp geldiler ve beni çooooook mutlu ettiler.şimdi yoldalar akşama varacaklar inşallah...

Bu arada elbette en büyük eksiğim sevdiceğim...Hala Hindistanda...Dubaiden sonra Hindistanda 15 gün kalacaklardı.Vuslata 7 gün kaldı:))
Allahım benim için esirgeyip korusun yarimi,dedikten sonra gelelim doğumgünümüze....

Bu sene bebeğime iki doğumgünü tertip ettik.İlki Malatyada anneannesi ve teyzelerinin düzenlediği doğumgünüydü.Buradan bir kez daha teşekkür ediyoruz anneannemize güzel doğumgünü kutlaması için.Ve aldığı cici cici kıyafetler,oyuncaklar için.
Halamızın Afganistandan gelmesi,küçük halamızın dedemizin yanımızda hazır bulunması güzel bir ikinci doğumgünü kutlaması için nedenler oluverdi.Küçük halamız ve babaannemiz balon ve süsleme işiyle ben de menü hazırlıklarıyla alakadar olunca ortaya böyle bir görüntü çıkıverdi.
Sonuç ise
Berkayı tek kelieyle mestetti.Hala" iiki dodunn bekkay" diye geziyor ortalıkta.Çok eğlendik gerçekten.
Allahım tekrarını yaşatsın,nice güzel yıllar nasip etsin yavruma...


Aile arasında kutlanan sıcak bir doğumgünü oldu.Menüdeki besmeçler ve lahana sarması babaannemizden,rus salatası küçük halamızdan,geriye kalanlar ise annesinin ellerinden....


Kuzucuğuma geçen sene ahtapotlu doğumgünü pastası hazırlamıştım.
Bu sene ise arabaları özellikle de şimşek mcqueen meraklısı olan miniğime kendi ellerimle hazırlamak istedim araba temalı doğumgünü pastasını.Tamamı şeker hamuruyla kaplı pastaları sağlıklı bulmadığımdan pastanın sadece süslemesinde şeker hamuru kullandım.

Pandispanyasının inceliklerine bu sayfamdan bakabilirsiniz.Ara kreması için bu sayfama tıklayabilirsiniz.Üzeri için 1 su bardağı soğuk kremşanti krem şanti katıp çırparak hazırladım...Pastanın kenarlarını süsledikten sonra Aydınlıkevlerdeki Koza Pastanesinden aldığım şeker hamuruyla araba ve diğer süslemeleri yaptım.
"İyiki doğdun" yazısına küçük halamız yardım etti.Derken son olarak hazır aldığım çikolata sosuyla üzerine berkay yazıp mumlarını takarak dolaba kaldırdım.
Tecrübe ettiğim bir husus;hazır çikolatayla yazdığınız yazının ne kadar ince yazarsanız yazın dağılıp yayıldığı.
Aslında incecik yazdığım yazı yayılarak bozuldu.Tecrübe etmiş oldum.Demekki bir dahaki sefere hazır çikolata sosuyla yazı yazmamak lazım...


Böylece kuzuğumun 2. yılı sağlıkla sıhhatle geride kalmış oldu...Rabbim nice sağlıklı günlerini göstersin inşallah...
Nice senelere kuzucuğum....

mintiden sevgiler

12 Aralık 2011 Pazartesi

Hünkar Beğendi


Hayırlı akşamlar diliyorum,
Yine nöbetteyim ve işyerimden yazıyorum.Böylece evde bebeğimden zaman çalmamış oluyorum.Eşim yine uzaklarda hem de bu kez 15 günlük bir iş seyahatinde.Önce Dubaiye gidip,oradan Hindistanın 3 farklı eyaletindeki ilaç firmalarının ARGE denetimlerini gerçekleştirecekler.Haydarabad ve Mumbai var güzergahlarında.Her zamanki gibi Hindistanın iğrenç baharat kokusundan rahatsız elbette.Sadece meyve ve salata tüketebiliyor o iğrenç ülkede.Şimdiden ülkemi çook özledim diyor, kıyamam hiç.Gerçekten cennet bir ülkede yaşıyoruz bunu bir kez daha dile getirmek istiyorum.

Eşime yaptığım bir akşam yemeğinin menüsünü tamamlıyordu hünkarların beğendiği bu lezzet.Ben dışarda yapılanla arasında hiç bir fark bulamadım sizlere de denemenizi tavsiye ediyorum.Dışarıda yapılan yemekler mutfaklarımızda yapılamayacak lezzetler değiller esasen,yeterki biz yapmak isteyelim değil mi?
Beğendisi için Malzemeler:
3 adet patlıcan
1 su bardağı süt
1y.k tereyağı
1-2 y.k sıvıyağ
yarım çay bardağı kaşar rendesi
tuz,karabiber
2 y.k un
tuz

Et için Malzemeler:

Terbiyesi için:
biberiye
1 adet kurusoğan
yarım çay bardağı süt

Eti pişirmek için:
300 gram dana eti
1 yemek kaşığı salça
1 küçük kurusoğan(isteğe göre minik bir sarımsak)
tuz,karabiber



Beğendi Sosunun Hazırlanışı:
1-Patlıcanları ocağın üzerinde közleyip kabuklarını soyunuz.Ve bir bıçak yardımıyla iyice eziniz.

2. Tencereye çok az miktardahi sıvıyağın içinde unu kavurunuz.Dilerseniz çok az miktarda tereyağı ekleyebilirsiniz,lakin ben çok ağır olmasını istemediğimden eklemedim.Kavurduğunuz un çok pembeleşmeden sütü yavaş yavaş ilave ederek tuzunu ekleyiniz.Kıvam kazanıncaya kadar karıştırmaya devam ediniz.

3-Sosun içine ezilmiş patlıcanları ekleyerek karıştırınız.Bu aşamada dilerseniz rendelenmiş kaşar peyniri de ilave edebilirsiniz

Etin Hazırlanışı:
1-Etin sert olabileceğinden şüphelendiğiniz durumda bir gün önceden marine etmenizi tavsiye ediyorum.Ben marine UZMAN TV deki marine yöntemini kullanıyorum.Bunun için bir gece önceden etin içine 1 çay bardağına yakın miktardaki sütü dökünüz.İçerisine bir dal taze biberiye ve küçük bir adet kurusoğanı doğrayarak(süt ve soğan içindeki asitler etin içindeki sinirlerin yumuşamasını sağlayacaktır) iyice bastırıp ağzını streçfilmle sarıp buzdolabınızda bir gece bekletebilirsiniz.Etinizin lokum gibi yumuşacık ve daha leziz olacağını göreceksiniz.

2-Etiniz suyunu salıp tekrar çekinceye kadar önce yüksek ısıda 5 dakika,kısık ateşte ise 45 dakika pişiriniz.Bu süre zarfında saldığı suyu tekrar çekecek ve kendi yağında kavrulmaya başlayacaktır.İçine ince kıyılmış soğanları atarak kavurunuz.Salçasını ve tuzunu ilave ederek iyice kavurduktan sonra çok az sıcak su ilavesiyle kıvam kazandırınız.

***Beğendiyi servis yapacağınız tabağa aldıktan sonra,üzerine pişirdiğiniz etleri yerleştiriniz.Ve arzu ettiğiniz şekilde süsleyerek servis yapınız.
AFİYET OLSUN...

8 Aralık 2011 Perşembe

zeytinyağlı brokoli




İşte size miniğimin sevdiği tek sebze...
Brokoli...
Normalde sebze ve meyvelerle pek arası yok,ama iş brokoli yemeye gelince inanılmaz mutlu oluyor işte.
Ben buna da şükür diyorum ve elimden geldiğince mutlu olabileceği aralıklarla yapıp yedirmeye gayret gösteriyorum...


Malzemeler:
2 adet ortaboy patates
brokoli(arzu ettiğiniz mktarda
2-3 y.k. sıvıyağ
1 adet kurusoğan
1 y.k.salça
tuz
Hazırlanışı:
 1-Kurusoğanı küçük doğrayıp sıvıyağda pembeleştiriniz.Üzerine salçayı ilave edip kavurunuz.Küp küp doğradığınız patatesleri ilave ederek salçayla birlikte bir kaç kez karıştırıp üzerini örtecek miktarda sıcak su ilave ediniz.

2-Brokoliler çabuk pişeceğinden patatesler hafif yumuşamaya başladığında ilave ediniz.Tuz ve isteğe göre çok az pulbiber ilavesiyle brokoliler pişip yumşayıncaya kadar pişiriniz.Patatesler suyu çok çekerse sıcak su ilave edebilirsiniz.
AFİYET OLSUN...

3 Aralık 2011 Cumartesi

Miniğim 2 Yaşında...(1 Aralık 02:50)

 1 Aralık  2009 02:50
bebeğimin doğumgününe ithafen :)
 Annesinin küçük sevgilisi,
nasıl da akıp geçiyor zaman,nasıl da büyüyorsun gözlerimin önünde.
Kıyamadığım,bir damlacık gözyaşına bile dayanamadığım miniğim,bugün seni kollarıma alışımın 2.yıldönümü.
Bebeğim;her anne bebeğini sever elbet,ama benim sana olan aşkım bambaşka.Rabbim esirgesin seni ve tüm annelerin yavrularını küçüğüm,sen benim nadide çiçeğimsin.
Bugün;her istediğini kelimelerinle dile getirebilen,isteklerinin başına "nütfenn anne nütfeeen"eklemeyi ihmal etmeyen büyümüşte küçülmüş sevimli bir yumurcaksın.Kollarıma aldığımda savunmasız,korunmasız,o titrek miniğimin yerinde bugün;ne istediğini bilen,özgüveni fazlasıyla yerinde yakışıklı oğlum var işte.

Sen şanslı bebekler arasındasın küçüğüm.
Seni inanılmaz seven bir anne ve babanın ilk evladısın.Sana aşık anneanne ve babaanneye ve iki sevgi dolu dedeye sahipsin.Halaların peşinde pervane zaten.Bizim tek kaygımız sana güzel bir gelecek hazırlayabilmek,ve seni sevgi dolu bir ortamda,yetiştirebilmek.
Minik oğlum,sen annenin dualarının vazgeçilmezi,rüyalarının baş kahramanısın.

Seninle anneliği tatmış olmaktan mutluyum oğlum.
Anneliğin her anına seninle varmış olmaktan,anneliğin en zorlu yanlarını sevginle yenmiş olmaktan mutluyum.Senin annen olmaktan mutluyum.
İyi ki gelmişsin hayatımıza,iyi ki göndermiş seni bize,Yaradan Mevlam...
Diliyorum;güzel bir ömrün olur oğlum.
Diliyorum;üzüntülerin önemsenmeyecek kadar az,sevinç mutluluk ve başarıların her daim çok çok olur.
Diliyorum;aklı başında,karekteri düzgün,özgüveni yerinde,ne istediğini bilen,dilinden duası yüreğinden Allah-Peygamber sevgisi eksik olmayan,ilim öğrenmeye aç,yüreği şefkat ve merhamet dolu olan,komşusu açken kendisi tok yatamayacak kadar yardımsever,bir karış toprağından canı pahasına dahi vazgeçmeyecek kadar vatansever,yedirip içirip yatırmadan gönlünü hoş eylemeden misafirini uğurlamayacak kadar misafirperver,elinden kitabını eksik etmeyen,okumaktan,öğrenmekten hiiç vazgeçmeyen,gözü gönlü tok,dostluğu arkaşdaşlığı muhabbeti seven,güler yüzlü,iyi huylu,tatlı dilli ve hayırlı bir insan olursun bebeğim...
Rabbim tahtını da,bahtını da güzel kılsın inşaAllah...

24.ayında çok net konuşabiliyor,isteklerini dile getirebiliyor,renklerden mavi sarı kırmızı yeşil pembe ve siyahı tanıyabiliyor,üçgen,daire ve kareyi birbirlerinden ayırabiliyorsun.1'den 10'a kadar sayabiliyor,peppenin "canım annem" şarkısını bir cümle halinde melodisiyle mırıldanabiliyorsun.Anneannende kutladığımız doğumgünün ardından "ikkii doduuun bekaaay" diye kendine kendine söylenip duruyorsun.Babaannenin tüm emeklerine ve tüm sevgisine rağmen dedene sevgi gösterilerinden vazgeçmiyorsun:)

Hala çıkmayan 6 tane dişin var oğlum.Alt köpek dişlerini ve ikinci azılarını çıkarmadın.Günde 2 su bardağı süt içmeni sağlamaya çalışıyoruz mümkün olduğunca.Sebzelerle ve meyvelerle aran pek iyi sayılmaz ancak brokoliyi ricasız minnetsiz tüketiyorsun.Yemeklerde çok sıkıntı yaşatıyor olmasan da çok yemek yiyen bir çocuk değilsin.Bak çocuk diyorum artık sana...
Çocuk,delikanlı yada yaşlı...Yaşının,yaşantının hangi aşamasında olursan ol sen benim hep bebeğim kalacaksın.Doğum günün kutlu yeni yaşın hayırlı uğurlu olsun miniğim...
İYİ Kİ DOĞMUŞ,İYİ Kİ BENİM BEBEĞİM OLMUŞSUN...

NİCE MUTLU YAŞLARA...

29 Kasım 2011 Salı

Antalya-Kaleiçi...

Antalya...
Nedenini bilmediğim halde için için sevdiğim,ilk kez gördüğüm,gezip beğendiğim,ancak asla Ankara'ya değişmeyeceğim şehir..

Büyük bir önyargım vardı Antalya'ya karşı,sıcakları ve güneşi sevmediğimden dolayıdır sanırım.Hatta "Antalya'ya gitmek için çıldırmış olmam gerek,ne işim var o bunaltıcı sıcaklarda,Karadenizin serin dağ havası varken" der, dururdum kendime.Eşim de güneşten hoşlanmadığı için,hiç aklımıza gelmezdi Antalya'da tatil...
Taki bu yaza kadar.

Aslına bakılırsa "hadi bu yaz Antalya'ya gidelim" şeklinde de gelişmedi olay.
Planımız Fethiye-Dalyan tarafına gitmekti.Sonrasında"Madem onca yolu gideceğiz,bari Antalya üzerinden gidelim de daha fazla yer görelim" şeklinde gelişti olay.Ve çıktık yola.
İyiki de böyle bir seçim yapmışız yoksa önyargılarım hiiiç getirmezdi beni Antalya'ya...

İnanılmaz sıcak bir memeleket...
Biz,eylülde Antalyadaydık ama yapış yapıştık sıcaktan,
ağustostaki halini tahayyül bile edemiyorum ...
 
Side,Aspendos,Düden derken yolumuz bir bakmışız Antalyaya düşüvermiş.Aslında Düden şelalesini gördükten sonra yola devam kararı alacaktık ki ben ısrar ettim ille de Antalya merkezini,bir de şu meşhur Lara ve Konyaaltı pilajını görmek istiyorum diye.
 Derken arabayla kısa bir Antalya merkez turu sonrası,kendimizi Konyaaltı pilajında bulduk.

Ne çok gözümde büyütmüşüm meğer.
Çakıl tarlası mubarek...
Tabi Sidenin incecik kumlarından sonra korkunç berbat geldi bana bu plaj...Ama merakım da gitmiş oldu...Oturup güneşin batışını izlerken hadi Tamerlere gidelim diye geçirdik aklımızdan.
Bu saatte mi?
Evet n'olmuş ki o bizim en yakın dostumuz,evet bu saatte?
Çılgınlığın ta kendisi bu...
Nerde akşam orda sabahtı zaten parolamız...
Alo dostum evde misiniz?dedi eşim,akşamın sekizinde...
"İnanmıyorum,Antalya'damısınız? Hemen gelin bekliyorum" şeklinde gelişen telefon konuşmasının ardından kapanan telefonla,dank etti kafalarımız.
Üzerimiz sırılsıklamdı ve biz dostumuzun evine ilk kez gidiyorduk.Üstelik hamileliğimden dolayı düğünlerine de gidememiştik.
 Peki ne yapmalıydık?
 
Tamam,alışveriş merkezinde buluruz birşeyler dedik ve arabaya koşmaya başladık...
:)))
Bundan sonrasında herşey hızlı çekim...
Akyurt diye kocaman bir lunaparkın yakınlarında Migros'u bulduk.
Hızlı çekim ev görmeye gidebilecek türden bişeyler bulabilme yarışı,ıslak kıyafetlerimizi değiştirme işlemi,döke saça bebek kıyafetleri bulma telaşesi,hediyelik çikolata,derken bir bakmışız kasadayız...
Sonra,hadi bulalım bakalım şu Şarampol caddesini...
Neyse,zar zor Tamer abiyle tramvayın geçtiği cadde üzerinde buluştuk ve evdeyiz.

Özlediğimiz şahane bir muhabbet,uzayıp giden çay-kahve faslının ardından pestilimiz çıkmış vaziyette uyku ve ardından Aysun ablanın şahane kahvaltı böreği eşliğinde muhabbet ve dostluk dolu sıcacık bir kahvaltı...

 
Ardından tamer abi eşliğinde kaleiçi gezmemiz.
Herşeyi hızlı çekimde yaşıyorduk ama doyuyordukta aynı zamanda.
Garip bir duygu işte.
Bir arkadaşım "Kaleiçi labirent gibidir çıkışı bulmak zordur"demişti.
 Eh rehberimiz Antalya'yı avuçiçi gibi bilen biri olunca bize sadece bu tarihi dokunun tadını çıkarmak kaldı...Dur bakiyim ilginç isimli bir yerden geçmiştik kaleiçine giderken...Hımmm buldum,"kebapçılar çarşısıydı" sanırım.Yada "dönerciler caddesi" bilemiyorum.
Ne ilginç değil mi?
Safi kebap kokuyordu adından da anlaşılacağı üzre...


Güzel ve kısa bir yürüyüş sonrasında Kaleiçi'ne geldik,inanılmaz sevilmi burası..
Daracık daracık sokaklardan ve çok güzel restore edilmiş tarihi evlerden oluşmakta....
Tarihi yapılar kaleiçinde devlet koruması altında.Birçok girişi varmış kaleiçinin sanırım ama biz Hadriana kapısından girdik.Birbirinden güzel evler ve çiçekler arasında gezmek öyle hoştu ki...
Birkaç evin kapısından içeri kafamı uzatıp,içeride neler oluyor diye bakmadan edemedim açıkçası.

 Birbirinden güzel süs eşyalarının,hediyelik eşyaların olduğu dükkanlar,restourant ve cafeler,alışveriş imkanı sağlayan minik butikler hepsi çok çok renkliydi gerçekten.Gezimizin sonunda Tamer abinin en çok bahsettiği falezlerdeyiz.Uzun uzun inceliyorum Antalya kalesini ve falezlerin muhteşem görüntüsünü...

Bizimkilerin resim çekmekten pek hazzetmediğini bildiğimden söyleyemiyorum ama eşim de Tamer abim de resim çekmeye nasıl meraklı olduğumu bildiklerinden kıyamıyorlar bana ve yine resim çekiyoruz bol bol...

Güzel bir gezinin ardından vedalaşıp ayrılıyoruz  dostlarımızdan ve Antalya'dan...
Ankara'ya gelmeleri için ısrar ederek ve birlikte Ankara kalesini gezmeye gideceğimize dair sözleşerek...


Böyle işte,renkli Kaleiçinden bu kadar...
Aslına bakarsanız ben Antalya merkezini pek sevmedim.Gördüğüm ilçelerinden Manavgat ve Kaşı ayrı bir şekilde kategoriliyorum tabi.Merkezi cezbetmedi beni.Gerçi cezbedecek kadar da gezmedik pek,belki ondandır...
Ankara mı? Antalya mı ?diye soracak olursanız denizi çoook sevmeme rağmen Ankara derim sanırım..
Yahşi bir cazibesi var bu kentin,seviyorum işte...



Mintiden şimdilik bu kadar...
Bakalım Minti hanım bir sonraki postunda neler yazacak yada hangi tarifini paylaşacak sizlerle...
Yeniden görüşünceye kadar yüreğinizden umudu ve şefkati hiiç eksik etmemeniz dileğiyle.
En kalb-i sevgilerimle...

24 Kasım 2011 Perşembe

fırında kabak tatlısı


Bugün izinliyim,evimdeyim,ve inanılmaz mutluyum...
Bu akşam anacığımın yanına memleketime gideceğim inşallah.Aslında uçak olsaydı haftasonundan çıkacaktık yola lakin bayram öncesi ancak pazartesi akşamına ayarlayabilmiştik.22.40taki uçağımızla bu geceyi anneciğimde geçireceğiz hayırlısıyla.En çok bebeğimin anneannesiyle buluşmasına seviniyorum.Yollar uzak olduğundan geliş gidişler pek sık olmuyor taktir edersiniz ki.Anneanne-torun şöyle koklaşsınlar-hasret gidersinler istiyorum...


Sonra minik Cemremiz var Malatya'da,kuzen çocukları benim bebeğimle...Güzel zaman geçireceklerini kaynaşacaklarını düşünüyorum.
Cemoş Berkaydan 6-7 ay büyük bu arada ve inanılmaz şeker...

Eh!hazır bir miktar ayrı kalıcam bloğumdan,tatlı tatlı ayrılalaım istedim.
İşte bu nedenle de sizi,en sevdiğim tatlılardan biriyle Kabak tatlısıyla başbaşa bırakıyorum...Anneannemin enfes yaptığı bu tatlıyı her yapışımda tonton anannem gelir aklıma.Şimdilerde İstanbulda olan tontonlarım,Malatya'ya dönmeden evvel bize de uğrayacaklar inşallah.Sabırsızlıkla bekliyorum canlarımı diyorum ve tatlının tarifine geçmek istiyorum.
Kabak tatlısı,bana her zaman sonbaharın müjdecisi gibidir.Bir de kestane ve lahana manavdaki yerini aldı mı?tamam!kış gelmiş demektir:))
Bayıldığım bu lezzeti yapabilmek için;alim olmaya gerek yok aslına bakılırsa lakin 
usulen de olsa vermek gerek tarifini değil mi:)
Haydi buyrun Kabak Tatlısına...
Malzemeler
  • 1 kg.balkabağı
  • 1.5 su bardağı şeker
  • (yada 3 kg kabak+1 kg şeker şeklinde ayarlayabilirsiniz...)
  • 1 adet çubuk tarçın
Yapılışı:
  • Kabak dilimlerini  iri parçalar halinde doğrayıp,tepsiye yerleştiriniz.Ben kabağı kesip doğrayamıyorum açıkçası.İnanılmaz kuvvet gerektiren bir iş bence.Bu nedenle genellikle dışarda kesilip hazırlanmışı alıp bol suda iyice yıkayıp hazırlıyorum.
  • Üzerine şekeri her yerine gelecek şekilde serpiniz.Şekeri damak zevkinize göre azaltabilir yada artırabilirsiniz elbette.
  • Aralarına parça tarçınları da yerleştirdikten sonra tepsinizin üzerini folyoyla iyice kapatınız.
  • 10 dakika kadar sıcak fırında bekletiniz,bu işlem kabakların sulanmasını sağlayınız.Ben kabakların üzerine şekeri serpip üzerini kapatıp 1-2 saat kadar bekletiyorum açıkçası.Bu bekleme kabakların kendiliğinden suyunu salmasını sağlamakta.Sonrasında yine 10 dakika kadar folyoyla sarılı vaziyette pişiriniz.Folyoyu çıkardıktan sonra da saldığı suyu tekrar çekip yumşacık oluncaya kadar 170 derecede pişiriniz.
  • Fırndan çıkardığınız tatlınızı tabağa alıp bol ceviz yardımıyla süsleyerek servis edebilirsiniz.Ben bu tatlıyı soğuk seviyorum.Ilık yada soğuk servis yapabilir,dilerseniz tarçın serpebilirsiniz...
  • AFİYET OLSUN..
mintiden sevgiler

20 Kasım 2011 Pazar

Düden Şelalesi

 Selamlar ve iyi haftasonları,
Bu kez Düden Şelalerinin görüntülerini paylaşmak istedim sizlerle...Manavgat şelalesine göre çok daha görkemli ve şahane bir manzaraya sahip Düden Şelalesi...
Antalya merkeze uğramadan evvel,gidip gezdiğimiz ve fotoğraf makinemizin şarjının azizliğine uğramamızla çok resim çekemediğimiz,fakat manzarasına hayran kaldığımız yer...
İnsanın,burada aşık olası geliyor.
İnanılmaz romantik geldi bana,havada aşk kokusu var adeta...


Yaklaşık 550-600 yıllık bir çınar ağacı vardı dikkatimizi celpeden.İnanılmz büyük,yaklaşık 27 metre uzunluğundaki görkemli çınar ağacı görülmeye değerdi.

Gezinin en şahane yanıysa şüphesiz,gizemli mağara yolculuğuydu...
Islak zeminde kaymadan,tavanına başınızı çarpmadan ve tavanından yer yer damlayan su damlalarından ıslanmadan ilerlemeye çalışmak inanılmaz güzeldi.
Islanmadan çıkmak ise biraz zor tabi:)))
Mağaranın karanlığında,şelalenin gün ışığındaki oluşturduğu renk cümbüşünü izlemek olağanüstüydü...


Evet küçük bir ücret karşılığı bu harika şelaleye giriş yapıp dilediğiniz kadar gezebiliyorsunuz.
Yine,belediye tarafından düzenlenmiş mesire ve piknik alanlarından faydalanabiliyorsunuz.

Eylül ayında gitmemiz,sakin bir şekilde gezme imkanı bulmamızı sağladı.Antalyanın aşırı sıcak günlerinde burayı serinleme yeri olarak gören yerli ve yabancı turistlerin kaynadığı bir zamanda giderseniz,bu doğa harikasının tadını istediğiniz gibi çıkaramayabilirsiniz,
benden söylemesi...


Öyle gez gez bitmeyen bir yer değil elbette.Çabucak gezip çıkabilirsiniz.Ama vakit geçirmek istiyorum,manzaranın tadına varmak,bu doğa harikasına kanmak istyorum derseniz,üstelik bir de serinlemekse niyetiniz;Düden gezisi tam sizin için...


Güneş ışınlarının girmekte zorlandığı,inanılmaz serin ve mistik bi havaya sahip Düden Şelalesi...
Görülmeye değer bir yer diyorum...
Antalya merkeze 12 km uzaklıktaki bu yeri görmenizi tavsiye ediyorum...
Bu güzel gezi sonrasında yavaş yavaş Antalya merkezin yolunu tutmak üzereyken yolda rastladığımız kaktüs meyvesine bayldığımı itiraf ediyorum.İlk kez tattığım bu meyvenin tadı hala damağımda sanırım:))Düden hatırası diyorum ben o meyveye...
Ve burada müsadelerinizi istiyorum...

mintiden sevgiler

18 Kasım 2011 Cuma

Zerdeçallı Soğan Çorbası

 

İyi akşamlar diliyorum,
Bu akşam soğan çorbası tarifini yayınlamak geldi içimden nedense.Soğan çorbası fikri biraz garip gelse de inanın iyi yapıldığında leziz bir çorba haline geliveriyor.İçine krema katanlar da var ama ben bu halini çok beğendiğimden ve kremalı görüntüsü hoşuma girmediğinden yapmadım.

Epeyden beri bekleyen tariflerim arasındaydı bu çorba.Bebeğime şifa olsun diye yapıverirdim daha minik olduğu dönemlerde.Şimdi tam bir gurme kendisi.Damak tadına uymayan lezzetleri asla yediremiyorum.Şimdilerde en sevdiği çorba bizlerin de en sık ve beğenerek tükettiği yoğurt çorbası ve mercimek çorbası...

Minik bebekleri olanlara tavsiye edebileceğim hem lezzetli hem şifalı bir çorba.
Ben 1 yaş civarında yapıp yediriyordum.
 
Malzemeler:
2 adet büyük boy soğan
1 diş sarımsak
1 adet havuç
2 yk. sıvıyağ
1,5 y.kaşığı un
1 tk.zerdeçal
tuz,karabiber
 

Yapılışı:
1-Tencereye sıvıyağı koyarak unu yağda hafif pembeleşinceye kadar kavurunuz.Havucu rendeleyip,soğan ve sarımsakları da hazır hale getirdikten sonra tencereye ilave ederek birkaç kez karıştırıp yeteri miktarda kaynamış suyu ilave ediniz.

2-Tamamen piştikten sonra zerdeçal ve baharatları ilave edip blendardan geçiriniz.Kıvamını damak tadınıza göre ayarlayabilir,çok koyu olduysa sıcak su ilavesiyle inceltebilirsiniz.Yada bir süre daha kaynatarak biraz daha kıvam kazanmasını sağlayabilirsiniz.Sıcak servis yapınız.Dilerseniz çok az zerdeçalla süsleyebilirsiniz.Şifa olsun...

Not:Bebeğim için yapıp lezzetini beğendiğim bir çorbadır.Baharatlarını azaltarak özellikle bebeklerinize içirmenizi tavsiye ediyorum...
mintiden sevgiler

13 Kasım 2011 Pazar

ASPENDOS...

Selamlar herkese,
Var mısınız? Minti'yle mini bir tarihi gezintiye,bakın sizi bu kez nereye götürüyor Minti:))

Antalya-Fethiye güzergahında ilerlerken,yolumuza yakın gezilip görülebilecek yerleri,Side'den yola çıkmadan önce internetimizden bakıp,tespit etmiştik evvela.İlk durak;Aspendos,sonrasında ise;meşhuuur Düden şelalesi olacaktı.İçimizden böyle geçirip çıkıverdik yola ve Aspendosa uğrayarak ne şahane bir karar verdiğimizi de görmüş olduk böylece.

Anlayacağınız bu yaz,tarihi buram buram çekiverdik içimize.
Ve iyiki de Roma'ya gitmek yerine kendi cennetimizdeki güzellikleri çıkmışız keşfe diye geçirdik içimizden Aspendos'u gezerken.
Evet bu kez Aspendostayız...
Gezdiğimiz yerler arasında beni en çok büyüleyen yerlerden biriydi Aspendos antik tiyatrosu...
O,dev tiyatronun bunca yıl,tüm görkemiyle ayakta kalmış olması olağanüstü birşey gerçekten.Öylesine bir havası var ki adımınızı içeriye atar atmaz,tarihi bir yolculuğa çıkıyorsunuz .M.S 2. yüzyılda Romalılar tarafından yapıldığı bilinen bu tarihi yapıda gezerken, tarihe şahitlik ediyorsunuz adeta.Bu devasa yapıda kendinizi noktacık gibi hissediyorsunuz.O zamanın koşullarıyla böylesine şahane bir mimarinin nasıl inşaa edilebildiğini düşünerek dudaklarınızı ısırıyorsunuz.

Öylesine yüksek bir tavana sahipki Aspendostaki giriş-çıkış kanalları,ister istemez düşlerinizi devasa boyutlardaki insanlar kaplıyor.
Sanki 3 metrelik insanlar yaşamış tarihte de,bu nedenle böylesine yüksek tavanlar yapılmış gibi:/ 
Ben onu bunu bilmem,ihtişamı seviyormuş bu millet...
Yapı gerçekten büyüleyici...
Nefes kesici...
Burayı gördüğüm için çok şanslı hissediyorum kendimi ve
eğer gitmediyseniz,burayı muhakkak görülecekler listenize ekleyin diyorum...


Aspendos Tiyatrosu,Romalılardan günümüze kadar bozulmadan gelebilen en büyük ve en sağlam yapıdır.
O tarihte taş oymacılığında oldukca ustalarmış Romalılar,görünüşe bakılırsa.Selçuklular döneminde bazı restorasyonlar yapılarak kervansaray olarak kullanılmış.Antik tiyatroyu önemli kılan ikinci husus ise; muhteşem akustiği.Söylenilene göre;en dip kısımda yere düşen bir bozuk paranın,düşerken çıkardığı ses,en üstten duyulabiliyormuş.Bu kadarı doğru mudur? bilinmez ama bu açık havada biz,defalarca eko denemeleri yapıp durduk,çok eğlenceli olduğunu söyleyebilirim:))


Öyle zannediyorum ki Serik ilçesi sınırları dahilinde bu tarihi kent.
Görülmesi gereken yakınlardaki mekanlardan biri de Tarihi Aspendos Köprüsü.
Eğer vaktiniz varsa oraya da uğramanızı tavsiye edebilirim sizlere...
Türkiyede yıkılmadan kalabilmiş su kemerleri arasında en sağlam yapıya sahip kemerler de yine burada kurulan tarihi kentte mevcut,ancak biz Aspendosu gezdikten sonra kemerleri gezmek için vakit harcamamaya karar verdik,zamanımız kısıtlı olduğundan.

Burada canınızı sıkan tek olay;her yer dağ-bayır tarla-yayla olmasına rağmen siz arabanızı sadece Aspendos'un otoparkına parketmek zorundasınız,hem de hiçbiryerde ödemediğiniz bir otopark fiyatına:))Hediyelik eşya almak istiyorsanız da birçok yerde hediyelik eşyalara verdiğiniz paranın iki katını ödemek zorunda kalıyorsunuz.
Eh!ne yapalım! orada çalışan insanlar da buradan kazanıyor ekmeğini diyerek,bu konuda sizi aydınlattıktan sonra gezimi sonlandırıyorum...


ASPENDOS...
41 sıralık oturma yerleriyle,
15 bin kişi kapasitesiyle ki Antalya film ve sanat festivali kapsamında 20 bin seyircinin tiyatroya alınabildiği görülmüş.
Muhakkak görülmesi gereken tarihi mekan,
Şahane bir tarihi yapı...


Minik bir Aspendos hatırası almayı ihmal etmeden,atlayıp arabamıza vurduk kendimizi yollara.Üstelik bir sonraki durağın neresi olacağını bilmeden.Hedefimizde Düden'e gitmek vardı ama,yollar başka sürprizler de yapacakmıydı,yapmışmıydı bilinmez...
Belki Minti bir başka yazısında bir başka geziyi paylaşacak sizlerle
Keyifli,Aspendos yolculuğumuzdan Minti'nin anlatacakları bu kadar...
Bir başka gezide buluşuncaya kadar,kendinize iyi bakın...

mintiden sevgiler
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...