5 Ocak 2014 Pazar

Yerebatan Sarnıcı.....


Ve İstanbul Serüveni Devam Ediyor..  
 
Sıcağı sıcağına yazmak gerekiyor biliyorum...Sıcağı geçti onu da biliyorum 
ama 
ben yine de yazmak istiyorum.
Diyorum ya sizlere;öyle çok zamanım olmuyor,olan zamanımı da ya aileme ya da kendime ayırmak istiyorum.
Zamanla insanın öncelikleri mi değişiyor nedir?Bir zamanlar nasıl da heyecanla koşardım blog dünyama.Bazen özlüyorum blogdaşlarımı.onları ziyaret etmeyi,takip etmeyi,yorumlar yazmayı özlüyorum bazen.
Ama öncelliklerim de belli,yapacak bişey yok yani :)

Burası benim anı defterim gibi,ben o gözle bakıyorum.Yaşadığım her anı aktaramıyorum ama kaydadeğer bulduklarımı da eklemeden edemiyorum.Özellikle ilerleyen yıllarda silinip giderse hafızalarımızdan diye korktuğum gezi anlarımı aktarmaya,kayıt altına almaya çalışıyorum.Çünkü zamanla insan bırakın ne yaptığını hatırlamayı,fotoğrafı nerede çektiğini bile hatırlamakta zorlanabiliyor.
Abarttım sanırım :) ama anladınız siz beni.
Yani yıllar geçtikçe gezdiğin anda neler düşündüğünü,neler hissettiğini,neler yaşadığını insan hatırlayamaz gibi geliyor.İşte tam da bu nedenle ilerde okudukça yüzümde\yüzümüzde sıcacık bir gülümseme belirsin diye yazıyorum yaşadıklarımızı.Unutmayalım istiyorum.Unutacak kadar vaktimiz olacak mı bakalım...O da ayrı bir mevzu.Allahım hayırlı ömür versin inşallah diyorum...

Sultanahmet’te bulunan Yerebatan Sarnıcı, 542 yılında Bizans İmparatoru Justinyen tarafından At Meydanı’nın diğer tarafında bulunan Büyük Saray’ın su ihtiyacını karşılamak üzere yaptırılmıştır. 

Ağustos ayının  20siydi sanırım yerebatan sarnıcı ziyaretimiz..
Gün boyu gezip durmamıza rağmen günleri iyi değerlendirebilmek ve tek bir anını dahi boşa geçirmemek adına,öğleden sonra karnımız yavaş yavaş acıkmaya başlamasına rağmen,sarnıcı gezmeye karar verdik ablam ve eşimle beraber...

Eşimin bize içecek bişeyler alıp gelmesini beklerken,yorulan ayaklarımızın zonklamasına minicik bir faydası olur belki diyerek,atıvermiştik kendimizi sarnıcın hemen yanındaki oturma yerlerine...
Bir yandan dinlenmeye çalışıp bir yandan da japon kafilesinin sarnıctan ayrılırken ki hallerini inceleme fırsatı bulduk.

Ne yazık!dedim kendi kendime o an;
Japonlar dünyanın öbür ucundan gelip bizim tarihi değerlerimizi inceleme fırsatı buluyor da,ben şu yaşa gelmişim daha yeni görebiliyorum burnumun dibindeki değerleri.
İçin için hayıflandım açıkçası.Biraz üzüldüm,biraz görülmeye değer ne çok yere sahip olduğumuzu düşünerek gururlandım,biraz elin caponuna imrendim :) ama en nihayetinde de gezme imkanlarına sahip olamayan daha nice insan vardır diye düşünerek halime şükrettim.

Dinlenmek için verilen molada,beynimi yorup durmama şaşırdım sonra.

Sonra;karşımdaki Japon kızlarının su perisi kadar pürüzsüz tenlerine ilişti gözlerim.Yarabbim! dedim kendi kendime ne kadar da duru yüzleri...
Japon kızlarının genlerine hayran kaldım bu kez de...Ama sadece ciltlerinin düzgünlüğünden dolayı yoksa genlerime laf ettirmem Elhamdülillah.Bilmem kaç millet toplansa bir Türk edemez yüreğimde diye de iliştireyim hemen.
 Neyse...
Bir yandan gün boyu gezmemizden kaynaklanan ayaklarımın zonklaması,bir yandan beynimden geçirdiğim bunca soru,bir yandan sıcağın tepemize geçmesi derken eşimin uzattığı buz gibi içeçeklerle kendimize geliyoruz ve atıyoruz giriş kuyruğuna kendimizi.Müze kart sahibi olunmasına rağmen kişi başı ödenen 10 tl nin ardından eşimin en çok merak ettiği yerlerden biri olan,bu muhteşem sarnıca giriyoruz nihayet....

MUHTEŞEM....

Kelimemim tam manasıyla akılllara durgunluk verecek derecede muhteşem inşa edilmiş,kocamaaaaaaaan bir yapı.
O zamanın şartlarıyla nasıl inşa edilmiş,neresinden başlanıp neresinden bitirilmiş bilinmez lakin görüğüm yer akılları şaşırtacak cinsten.

Bu şahane yapının büyüsünde olmama rağmen sizler için bilgi toplamayı da ihmal etmedim elbette.

 

"Yerebatan Sarayı" olarak adlandırılıyormuş bu sarnıç vakti zamanında.
145 metre uzunluğunda ve 65 metre genişliğindeymiş.
Yaklaşık 9800 metrekarelik bir alanı kapsamaktaymış
İçerden yüksekliği şaşırtıcı boyutta değil mi?
 
Her bir dizide 28 tane olmak üzere 12 sıra sütun varmış. Toplam sayıları 336 olan sütunlardan 8’i kuzey bölümde Örme kılıf içine alınmış, güneybatıda 37 sütun ise etraflarını çeviren bir dolgu duvarın içinde kalmış.
O zamanlar şehrin su ihtiyacının büyük bölümü bu sarnıçtan karşılanmaktaymış.

 
Sonraları,Belediye tarafından geniş ölçüde temizlik ve onarımdan geçirilen sarnıçtaki su ve dipteki çamur birikintisi boşaltılmış, temizlenmiş, batıdaki ucuna kadar uzanan bir iskele yapılmış, ayrıca kuzeydoğu köşeye de bir platform inşa edilmiş.Hatta bir süre tabanı kuru kalan sarnıca zamanla yeniden su toplanmış.
ve şuanda 1-2 metreye yakın su mevcut.
 


Bol bol resim çektik,inceledik dolaştık ve yavaş yavaş sarnıcın kalbine ulaştık.
İşte eşimin en çok merak ettiği,ablamla değişik varsayımlar paylaştıkları medusa heykeli.
Çok ilginç ve çok değişik.Biraz ürkünç bişey ne bileyim ürperiyor insan işte.Karanlık alanlara doğru flaşlarımızı patlatarak acaba ışık tutulmayan alanlarında neler gizlidir diye soruyoruz birbirimize.
Etrafımızı ağzımız açık izlerken en nihayetinde meraklarımızı celbeden alana geliyoruz...


Medusa heykeline...

Medusa, Yunan mitolojisinde gözlerine bakanı taşa çevirdiğine inanılan yılan saçlı, keskin dişli, dişi canavar olarak biliniyor.
Medusa hayata çok güzel bir kız olarak başlamış...Poseidon'un Medusa'nın güzelliğinden başı öylesine dönmüş ki, ona Athena'nın tapınaklarından birinde sahip olmuş.Bu Athena için son derece aşağılayıcı bir davranış olduğundan ezelden beri güzelliğini kıskandığı Medusayı bir Gorgon yaparak cezalandırmış..

Neyse mitolojisine baktığınız da medusayla ilgili daha birçok efsane okuyabilirsiniz.Çok fazla detayına girmek istemedim.İşte o medusanın muhteşem devasa heykeli de ters bir vaziyette Yerebatan sarnıcında durmakta.Ziyaretçiler nedendir bilmiyorum bu heykele sırtlarını dönerek başlarının üzerinden bozuk para atıp duruyorlar...Heykelin çevresi bozuk paralarla dolu...


Görülmeye değer yapılardan biri de sarnıçtaki "ağlayan sütun" olarak bilinen sütundu.Diğer sütunların aksine;üzerinden su sızıyordu ve iliginçtir ki sütunun yüzeyinde göz yaşı damlaları şeklinde şekiller vardı.Diğer tüm sütunların yüzeyi dümdüzken sadece bu sütunun üzerinde gözyaşı sembolleri olduğunu düşünün.Yine diğer tüm sutunların yüzeyi kuruyken sadece üzerinde gözyaşı sembollari bulunan sütundan aşağıya doğru su sızıyor olması ilginç değil mi sizce de?

Eveet!! bu muhteşem yapıya hayran kaldığımızı belirterek,bir kez daha yolumuzun düşebilmesini ümit ederek,çektiğimiz resimler,yaşadığımız tatlı anlarla yavaş yavaş çıkış merdivenlerine doğru yöneliyoruz.
Ve karnımızdan gelen sinyaller doğrultusunda önce karnımızı doyurabileceğimiz bir alan olmak üzere İstanbul sokaklarında gece 11 e kadar sürecek olan gezmemize devam ediyoruz...
Biz İstanbul'u gezmeye doyamıyoruz...

1 yorum:

*mehtap dedi ki...

İstanbul da yaşadığımız için şanslıyız keşke tarihi değerlerimize daha fazla itina gösterip, koruyabilsek, güzel bir gezi ve paylaşım olmuş.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...